Ekonominin bel kemiği mudi mi?
DR. GÖKSEL TİRYAKİ - BDDK - Bankalar Yeminli Başmurakıbı
Finansal yenilikler ne kadar artarsa artsın, finansal ürünler ne kadar çeşitlenirse çeşitlensin ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, bankacılığımızda kredi ve mevduat, finansal aracılık bakımından belirleyici rolünden hiçbir şey kaybetmediği gibi önemi her geçen gün daha da artmaktadır.
Nitekim aşağıdaki grafikte, mevduat ve katılım bankalarından oluşan Türk bankacılık sistemi verileri açısından bu durum net bir şekilde görülmektedir.
Türk bankacılık sistemi için hâlihazırda kredi ve mevduat açık ara banka aktif ve pasifl erinin en önemli unsurudur. Bankacılık sisteminin aktif ve pasifinin yarıdan fazlası kredi ve mevduattan oluşmaktadır. Her ne kadar 2012’den itibaren toplam krediler toplam mevduatı aşmış olsa da, mevcut kredi stokunun en önemli finansman kaynağı yine de mevduattır. Son on yılın ABD Doları olarak kredi ve mevduat rakamlarının gelişimine de baktığımızda, yukarıda aktif içerisindeki payı gösteren grafiğe benzer bir trendin yaşandığı rahatlıkla aşağıda gözlenmektedir.
Son on yılda, Türk bankacılık sitemindeki mevduat hacmi 151 milyar dolar seviyesinden 415 milyar dolar düzeyine yükselirken, krediler dolar bazında çok daha fazla artış kaydederek üçe katlanmıştır. Bu durum, hem kredilerin aktif içerisindeki payından hem de mevduata karşı rakamsal gelişiminden kolaylıkla anlaşılmaktadır. Nitekim dolar bazında 2006’da, yüzde 69 oranında olan kredi mevduat oranı, 2016 sonunda yüzde 112 düzeyine yükselmiştir. Her ne kadar 2012’den itibaren ülkemizde bankalar topladığı mevduattan daha çok kredi kullandırmakla birlikte, bu eğilim mevduatın en önemli kredi finansman kalemi olma vasfını hiçbir şekilde değiştirmemektedir. Dolayısıyla mudiilerin Türkiye ekonomisi açısından en önemli finansman kaynağını olduğunu söylemek gayet doğaldır.
Peki, bu dönem içerisinde kredi ve mevduatların faiz getiri ve maliyeti nasıl olmuştur? Aşağıdaki grafikte de, yine dolar bazında kredi ve mevduat için yıllık olarak hesaplanan faiz ve kâr paylarının gelişimi yer almaktadır.
Yukarıdaki grafik, rakamsal olarak krediler için bankaların gelir yazdığı faizlerin ikiye katladığını, buna karşılık mevduata ödenen dolar bazındaki faizlerin ciddi bir artış kaydetmediğini göstermektedir. Özellikle küresel finans krizinin etkilerini göstermeye başladığı 2007’den itibaren kredi ve mevduata ödenen faiz ve kâr payları arasındaki makas rakamsal olarak ciddi biçimde açılmıştır. Bunda, kredilerin son on yıllık periyotta üçe katlanmasının ve buna karşılık mevduatın bu oranda artış kaydedememesinin önemli rolü olduğu bilinmektedir. Özellikle kredi mevduat oranında 2010 yılından itibaren yaşanan kuvvetli sıçrama çok etkili olmuştur. Aslında oransal açıdan bakıldığında, dolar bazında son on yılda kredi ve mevduat faiz getiri ve maliyeti bakımından çok ciddi bir değişimin yaşanmadığı da anlaşılmaktadır.
Bu grafikten de, son dört yılda nisbeten yatay bir seyir izlenmekle birlikte, son on yılda dolar bazında kredi ve mevduat getiri ve maliyetinde belirgin bir düşüşün paralel şekilde yaşandığı gözlenmektedir. Son on yıllık ortalamalara baktığımızda kredilerde dolar olarak yüzde 10,8 bir getiri ortalaması olurken, aynı dönemde mevduatın dolar bazındaki yıllık maliyet ortalaması ise yüzde 6,5 düzeyinde gerçekleşmiştir. Kısacası Türkiye’de, mevduat ve katılım bankalarının dolar bazında son on yıldaki kredi ve mevduat yıllık faiz ve kâr payı marjının ortalaması yüzde 4,3 seviyesinde gerçekleşmiştir. Nitekim 2016 yılsonundaki kredi ve mevduat faiz ve kâr payı marjı da, söz konusu ortalama rakama yakın şekilde yüzde 4,4 olarak hesaplanmaktadır. Ayrıca mevduat ve katılım bankalarının son sekiz yılda nakdi kredilerden elde ettiği komisyon ve ücretlerin yıllık ortalaması da 1,3 milyar dolar civarındadır. Dolayısıyla bu rakam da yıllık olarak kredi getirisine ilave edilebilecek ek bir unsurdur. Bu rakam, örneğin 2016 yılı için dolar bazında yıllık kredi getirisini 300 puan (0,3) artırmaktadır.
Türkiye ekonomisinin kredi arzına dayalı bir büyüme patikasında yol aldığı yönündeki haklı varsayım altında, bankaların kredi hacminin daha da artabilmesi için yeni mevduat veya dış kaynak ihtiyacı açık bir şekilde görülmektedir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde mevduat maliyetlerinde kuvvetli bir artış baskısının olması beklenebilecektir. Böylesi bir gelişim kredi maliyetlerini de yükseltebilecektir. Ya da kredi faizleri konusunda hep sözü edilen önemli bir ‘fedakârlık’ gerçekten gerekebilir. Bu arada büyük oranda krediye dayalı olarak büyüdüğü kabul edilen bir ekonomide, bu kredilerin en önemli finansman kaynağı olan mevduat sahiplerini, böylesi bir ekonominin belkemiği saymak sanırım kabul edilecektir.