Ekonomimiz büyürken dengemiz bozuluyor

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Ülkelerin ekonomik performansı söz konusu olduğunda akla gelen ilk kriter gayri safi yurtiçi

hasıladaki (GSYİH) artış. Yeterli mi diye sorarsanız, şüphesiz ki hayır. Büyümenin yanında gelir dağılımı, enflasyon, işsizlik, iç ve dış denge rakamları da ekonomilerin performanslarını değerlendirmede göz önünde bulundurulması gereken kriterler arasında. Geçtiğimiz yıl yüzde 8.9 oranında büyüyen Türkiye'de kişi başına gelir 10.079 dolara ulaştı. Enflasyon ve bütçe rakamları şimdilik kabul edilebilir sınırlar içinde. Ancak aynı şeyi işsizlik, dış denge ve gelir dağılımı için söylemek güç. İstihdam yaratmayan, cari işlemler açığını arttıran büyümenin ekonomiye katkısı tartışmalı. Gelir dağılımı ve cari işlemler dengesindeki bozulma tehlikeli boyutlarda. Bu üç göstergede önümüzdeki yıllarda iyileşme olmazsa büyümede de süreklilik sağlanamaz.

Türkiye, İMF tarafından üye ülkelerin satın alma paritesi cinsinden GSYİH'lerinin büyüklüğü itibariyle yapılan sıralamada on altıncı sırada yer alıyor. 181 ülkenin yer aldığı sıralamada on altıncılık ilk bakışta önemli bir başarı gibi görünse de, gelişmeler bunu doğrular nitelikte değil.

DÜNYA Gazetesi'nin IMF kaynaklarına dayanarak verdiği haber, ülkemizin son otuz yıllık dönemde dünya sıralamasındaki yerinde önemli bir değişmenin olmadığını ortaya koyuyor.

1984'de 175,7 milyar dolarla on yedinci sırada yer alan Türkiye, 2010'da 960,5 milyar dolara ulaşan GSYİH'siyle ancak on altıncı sıraya yükselebildi. Yerimizde saymışız desek herhalde abartmış olmayız. Biz yerimizde sayarken arkadan gelenlerin bazıları da önümüze geçmiş.

Bunlardan biri de Güney Kore. 1987'ye kadar Türkiye'den küçük bir ekonomiye sahip olan bu ülke, sonraki yıllarda gösterdiği istikrarlı büyümeyle geçtiğimiz yıl on ikinci sıraya kadar yükseldi. Fakat durumumuzun o kadar da kötü olduğu sanılmasın. Ekonominin büyüklüğü yönünden gelişmiş gelişmekte olsun birçok ülkenin önündeyiz. Arkamızdan gelen Tayvan on sekiz, Tayland yirmi dört, Malezya yirmi dokuz, Singapur otuz dokuzuncu sırada yer alıyorlar.

Büyüme oranları yönünden bize benzeyen Uzakdoğu ülkeleriyle aramızdaki en önemli fark dış denge rakamlarında ortaya çıkıyor. Dış ticaret ve cari işlemleri sürekli açık veren Türkiye'nin aksine Uzakdoğu'nun yükselen ekonomileri yüksek cari işlem fazlalarına sahip. Basamağın yirmi dokuzuncu sırasındaki Malezya'nın 2011'de yüzde 9.9, otuz dokuzuncu sırasında yer alan Singapur'un ise yüzde 17.2 oranında cari işlem fazlası vermeleri bekleniyor. On altıncı sıradaki Türkiye'de ise cari işlemler açığı GSYİH'nin yüzde 8'ine yaklaşıyor. Kronikleşen cari işlemler açığının nedeni harcamalarımızın gelirlerimizin üstünde oluşu, farklı bir ifadeyle tasarruflarımızın yatırımlarımızı karşılayamaması. Evet, tasarruflarımız yetersiz; hem özel hem de toplam tasarrufların GSYİH içindeki oranı 2002'den bu yana geriliyor. 2002'de yüzde 25.3 olan özel tasarruf oranı 2010'da yüzde 12 seviyesinde gerçekleşti. Toplam tasarruflarda da benzer bir gelişme gözleniyor. Fazla veren Uzakdoğu ülkelerinde ise tasarrufların GSYİH içindeki oranı yüzde 30'ların üzerinde seyrediyor.

Ekonomik krizin 2008 ve 2009 yıllarında yol açtığı daralma hariç, 2002'den bu yana büyüyoruz. Bu büyümede bütçe dengesindeki iyileşme ve enflasyonun kontrol altına alınması kadar, bundan önceki hükümet döneminde gerçekleştirilen mali reformların da payı var. 2004'deki yüzde 9.9 oranındaki büyüme hariç, ekonomimiz şimdiye kadar geçen yılki kadar yüksek bir büyüme performansı ortaya koyamamıştı. Peki nasıl oldu da bu derece yüksek bir büyüme yakaladık? Bu yüzde 8.9'luk büyümede küresel ekonominin içinde bulunduğu çalkantılı durumun etkisi olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı ? Büyümeye yol açan, ekonominin kendi dinamiklerinden çok dışımızda meydana gelen gelişmeler. Bugün itibariyle açık finanse edilebiliyorsa bunun yegane nedeni, ABD ve AB'nin ekonomik krizin etkisini bertaraf etmek amacıyla uyguladığı ekonomi politikalarıdır. Spekülatif sermaye girişleri TL'nin aşırı değerlenmesine ve buna bağlı olarak dış ticaret ve cari işlemler açıklarının sürdürülemez boyutlara ulaşmasına yol açmıştır. Bu ekonomilerin zaman içinde güçlenmesiyle birlikte finansman kaynaklarının da tıkanacağı son derece aşikar. Hükümet bunu görüyor. Bu yıl frene basılmasının nedeni de bu.

Ekonomideki büyüme kadar bunun kaynakları da önemlidir. İç talebin, daha doğru bir ifadeyle tüketim harcamalarının artmasına bağlı büyüme modeli dış ticaret ve cari işlemler açığını arttırmaktadır. Kronik hale gelen açıklar, ekonomideki kırılganlığı arttırmakta; büyümenin sürdürülebilirliğini riske atmaktadır. Başbakan 2023'de dünyanın en büyük on ekonomisi arasında yerimizi alacağımızı söylüyor. Bu hedefin gerçekleşmesi tasarrufların arttırılmasına olduğu kadar, ekonomimizin uzun vadede dengeli büyümesine de bağlıdır. Bunun için ise uluslararası piyasalarda rekabet gücünün iyileştirilmesi şart.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016