Ekonomileri uçuran formül: THY

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ [email protected]

Bilenler bilir…

Yazarımız Rüştü Bozkurt'un yer aldığı bir panele denk geldiyseniz Mevlana'nın şu rubaisini mutlaka duymuşsunuzdur:

"Dün geçmiş ola, onunla gitti gider dünkü sözün…

Her yepyeni gün için bir taze söz bulmak ne güzel…"

***

Geçen haftaki yazımda yenilikten bahsetmiştim…

Yeniliğin günümüzün en gözde biçimi yenileşimden…

Global İnovasyon Endeksi'nden bazı bilgileri sizlerle paylaşmıştım… 

Hatırlayacaksınız…

Hani şu; İsviçre'yi birinci, Katar'ı 26'ıncı, Türkiye'yi ise 65'inci sırada gösteren endeks…

İşte o endekse göre, takdiri, teşekkürü bırakın, sınıf hocasından bir aferin bile alamadığımız karnemize bakmış...

Dünyayı yakalamak için daha çok yeniliğe ihtiyacımız olduğunu vurgulamıştık…

Bunun için de bol bol özgürlüğe ve hoşgörüye…

***

Bu uzun girizgahı yapma nedenim bu…

Lafı dönüp dolaştırıp özgürlüğe getirmek…

Girizgahı uzun yaptım ama bu yazıda asıl söylemek istediğimi kestirmeden söyleyeceğim:

Türkiye'nin gelişmek için teknolojiye ihtiyacı var…

Ama sadece satın almaya değil…

Teknolojiyi üretmeye ihtiyacı var…

Bunun için de yeniliğe…

Yaratıcılığa…

Yeniye ulaşmak ancak yaratıcı düşünce ile mümkün…

Yaratıcı düşünce ise ancak özgürlük ortamlarında, hoşgörü ortamlarında büyüyüp serpiliyor…

Bunları bulamadığında ise susuz kalmış bir çiçek gibi başını büküveriyor…

***

Özgürlük ve yaratıcı düşünce arasındaki bağ günümüzde daha da öne çıktı…

Sadece yaratıcılık üzerine odaklanmış şirketlerin ne yaptıklarına, nasıl davrandıklarına bir bakın…

Özellikle konu günümüzün en yaratıcı endüstrilerinden bilişimse…

Microsoft'tan…

Kaliforniya'daki Silikon Vadisi'nde konuşlanmış bilişim devlerine…

Türkiye'nin Turkcell'ine…

111 bin çalışanı ile Hintli Tata'nın TCS'sine…

Hepsi yaratıcı beyinlere özgür çalışabilecekleri ortamlar sağlamak için yarışıyor…

Sadece devler mi?

Örneğin bizim Logo gibi, dünya devleriyle aşık atanlar da…

Büyümeye kilitlenenler de…

***

Bugün dünya çapında göz ardı edilemeyecek bir rekabet var…

Adını koyalım bir savaş var…

"Yaratıcı" beyinleri kendine çekme savaşı…

Çünkü, yaratıcılık teknoloji demek…

Kalkınma demek…

Gelişmek ve zenginleşmek demek…

Dün de, bugün de…

***

Geçmişte dünya ekonomisinde parlak roller her zaman teknolojik buluşların liderliğine dayalıydı…

İngiltere 18'inci yüzyılın sonu 19'uncu yüzyılın başlarında buhar makinesi, takım tezgahları, tekstil, demiryolları, demir-çelik endüstrisi, sigortacılık ve bankacılıktaki buluşları sayesinde bir ekonomik güç haline gelmişti…

Almanya'nın ekonomik yıldızı 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında, kimya, elektronik, elektrik, optik, çelik alanındaki buluşlar ve modern bankanın icadıyla yükselmişti…

ABD'nin ekonomik bir güç olarak ortaya çıkması çelik, elektrik, telekomünikasyon, elektronik, otomotiv, ofis donanımları, tarımsal uygulamalar ve havacılıktaki buluş liderliği sayesinde gerçekleşti…

***

Yukarıdaki anlatım Peter Drucker'ın…

Nam-ı diğer; "yönetimi icat eden adam"…

Evet, her gün yeni şeyler söylemek lazım ama…

Drucker'ın sözleri, dün olduğu kadar bugün de geçerli…

Bugün de teknoloji kalkınmanın motoru…

Zenginleşmenin, gelişmenin temel direği…

***

Dünden farklı olan ise bu konuda yürütülen savaş…

Gerçi İkinci Dünya Savaşı sonlarında Londra'yı vuran füzelerin geliştirilmesinde başrolü oynayan Alman fizikçi Von Braun'un ABD'ye…

Diğer ünlü fizikçilerin de Sovyetler Birliği'ne "götürülmesi" de aynı şeydi…

Belki şimdi yöntemler farklı…

Bilim insanları ya da yaratıcı beyinler bir ülkeye zorla "davet" edilmiyor…

Ama değil mi ki, yaratıcı beyinlere duyulan ihtiyaç aynı…

O yetenekleri çekmek için mücadele var gücüyle sürüyor…

Dünya çapında…

***

Yetenek için küresel rekabeti en açık biçimde ortaya koyanlardan biri Prof. Richard Florida…

Türkiye'de çok adı geçen biri değil…

Ben de ilk kez Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı'ndan duydum…

Amerikalı iktisatçı…

Çalışmaları ağırlıklı olarak kentleşme üzerine…

Diyor ki:

Ekonominin motoru elbette teknolojidir…

Ama bu motoru çalıştıracak olan insandır…

Yani, sosyal sermayedir…

Eğer bu sosyal sermaye yeterince yaratıcı değilse, o motor düzgün çalışmaz…

***

Florida'nın Yaratıcı Sınıfın Yükselişi (The Rise of the Creative Class) adlı araştırması dünyada çok önemseniyor…

Bu araştırmada Florida, ekonomik büyümeyi 3 ana faktöre bağlıyor...

Bunları kendi dilinde kısaca 3T diye formüle ediyor:

Technology-Talent-Tolerance…

Yani, Teknoloji-Yetenek-Hoşgörü…

Türkçeye uymadığı için 3T diyemeyeceğiz ama sıralamayı biraz değiştirirsek THY diyebiliriz…

Hem akılda kalması daha kolay…

Hem de bana sorarsanız, üç faktörün üçü de dünya çapında marka olarak nitelenmeyi hak eden tek şirketimiz THY'ye de yakışacak…

***

"Teknoloji"den kasıt belli…

Yetenek derken, "yaratıcı yetenek"ten bahsediyor…

Hoşgörü ile ise, önyargıdan uzak, farklı olandan korkmayan, tanımadığını "öteki" yapmayan, kültürel farklılığı zenginlik sayan bir zihniyeti kastediyor…

Ve diyor ki Amerika'yı;

1950'lerde dünyanın en önemli sanayi ülkesi yapan…

1980'lerden beri en önemli bilgi ekonomisi yapan…

İşte bu üç faktörün bir araya gelmesidir…

***

"Ama" diyor Florida, "bu üç faktör, ülkenin her yerinde mutlaka bir araya gelmez"

Kent ve yöre kümeleri oluşur…

1960'lardan itibaren San Fransisco yöresinde Silicon Vadicisi'nin ortaya çıkması…

Boston yöresindeki ünlü büyük üniversiteler bölgesinde ileri teknoloji ar-ge alanı oluşması tesadüf değil…

***

Florida, daha sonra çalışmasını geliştirdi…

2005 yılında ikinci bir araştırma yayınladı…

Bu araştırmasına "Flight of the Creative Class" adını verdi…

Sonraki baskılarından biri Türkiye'de "Yaratıcı Sınıf Adres Değiştiriyor" adıyla yayımlandı…

Birkaç ay önce; Mayıs 2011'de…

"Ayırdığınız zamana değer" kitaplar yayınlayan MediaCat tarafından…

Bu kitabın ilk sayfalarında, Albert Einstein'ın bir sözüne yer veriliyor…

Ünlü bilim adamının, Nazi'lerden korkarak kaçtığı ABD'ye ayak bastığında, 1933'te söylediği bir söze…

Şöyle diyor Einstein:

"Seçim şansım olduğu sürece sadece ve sadece sivil özgürlüğün, hoşgörünün ve tüm yurttaşların kanun önünde eşitliğin kural olduğu bir ülkede yaşayacağım…"

***

Yaratıcı Sınıf Adres Değiştiriyor çalışmasında Florida'nın ortaya koyduğu tezi şu:

Yaratıcı kişilik, kendisine cazip gelen yere gidiyor…

Oradan da daha yaratıcı olacağı yere kaçar…

Yaratıcı sınıfı cezbeden bölge, kent, ülke bu yaratıcılıktan yararlanır…

Ve sonuçta rekabet avantajı kazanır…

***

Peki yaratıcı sınıfın uçup gittiği cazibe merkezleri nereler?

New York…

Londra…

Tokyo…

Paris…

Anlamlı değil mi?

Başka adresler de sayıyor Florida…

Chicago, Los Angeles, Frankfurt, Hong Kong, Milano ve Singapur…

***

Florida'nın araştırmasında Türkiye de yer alıyor…

"Küresel Yaratıcılık Endeksi"ne göre 39'uncu sıradayız…

Araştırmaya toplam olarak 45 ülkenin alınması ise düşündürücü…

Öte yandan, iyi haber de var…

Yaratıcı sınıfın gelişme hızı açısından performansı en yüksek 10 ülke arasında Türkiye'miz de yer alıyor…

Hem de 5'inci sırada…

***

Florida'ya göre, son dönemde "yaratıcı sınıf" artık ABD'ye o kadar da bağlı değil…

Kendisine yeni adresler arıyor…

Gelişmekte olan ülkelerin de şansı var…

Yeter ki, cazibe merkezi oluşturabilsinler…

İstanbul, dünya ekonomisini yönlendiren 100 cazibe merkezi sınıflamasında ortalarda…

Şimdilik 52'inci sırada…

Hızla yükselebilir…

Dün gazetenizin birinci sayfasında yer alan haber bunun işaretlerini veriyor…

İngiliz The Telegraph gazetesi "Dünyanın En İyi 50 Kültür Destinasyonu" açıkladı…

İlk sırada Roma var…

2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul bu listede ikinciliğe yükseldi…

New York, Paris ve Venedik gibi başlıca kültür merkezlerini geride bıraktı…

***

Tabii, her şey kültür ve tarihle bitmiyor…

Yasalar ve ortam çok önemli…

Size Dünya Yenileşim Raporu/Endeksi'ni Türkiye'de ilk kez bu köşeden duyurduk…

Geçen hafta söylediğim gibi sevgili yazarımız Edip Emil Öymen sayesinde…

Sayın Öymen, bu yazının yazılması için Richard Florida'nın çalışmalarıyla ilgili de pek çok malzeme sağladı…

Ellerine sağlık…

"Yeterli yerim yok" desem, diğer yazarlarımız bu yazının kapsadığı alana bakıp, gülecekler… En iyisi "ayrıntılara daha sonra gireriz" diyerek Richard Florida'nın birkaç yıl arayla yayınladığı, demografik incelemeye dayalı araştırmasının bize ne söylediğini tek cümlede özetlemeye çalışayım:

Türkiye ve İstanbul, eğer bürokratik ve hukuksal engeller ortadan kalkarsa ve de yaratıcılığı teşvik eden hoşgörü ortamı artarsa, yaratıcılıkta atılım yapma potansiyeline sahip…

***

İstanbul dedim…

Ama yaratıcılıkta cazibe merkezi olabilecek başka kentlerimiz de var…

Örneğin, geçen hafta DÜNYA Gazetesi yönetimi ve belli başlı bürolarımızın katıldığı "Sınırsız" toplantısını yaptığımız İzmir gibi…

Yeter ki unutmayalım…

Yaratıcılık, özgürlüklerle el ele gidiyor…

Hoşgörü ortamında gelişiyor…

Hoşgörü ortamı neredeyse, yaratıcılık orada kümeleniyor…

Ve yaratıcılık, hoşgörüyü besliyor…

***

Söze Mevlana ile başladık…

Onunla bitirelim…

İçinde özgürlük ve yaratıcılık ilişkisinin en derin anlatımlarından birini saklayan mısralarında…

Hoşgörünün engin denizi Mevlana, "zamanın oğlu" diye nitelediği insana şöyle sesleniyor:

"Özgürse gönül, apayrı bir canda yaşar…

Her tertemiz inci, başka bir madende…"*

(*) Bilgi için, yazdıkları iş dünyasına olduğu kadar ekonomi gazetecilerine de ışık tutan araştırmacı yazar Faruk Türkoğlu'na teşekkür ediyorum…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar