Ekonomik tercihler ve milli irade!
ARKA PLAN / Mehmet Uğur Civelek Merkez Bankası Para Kurulu geçtiğimiz hafta yaptığı toplantıda kısa vadeli faizleri yüzde 0.5 oranında yükseltti. Alınan bu karar geleceğe yönelik belirsizliği azaltmadı, farklı kesimlerden gelen tepkiler ise açık ve anlaşılabilir olmaktan uzaktı. Bu yazıda kısa vadeli faizlerde ayarlama gerektiren sebepleri ve olası sonuçlarını irdelemek istiyoruz. Öncelikle iki veri üzerinde durup biraz düşünmekte yarar var; enflasyon uygulanan programa rağmen yükseliyor ve yıllık rakam sebebi ne olur ise olsun mayıs ayı sonu itibari ile yüzde 10.74 düzeyine yükselmiş durumda; Ayrıca cari açık rakamı veya başka bir deyişle iç tasarruf açığı kontrolsüz bir şekilde büyürken sermaye hareketleri hesabı da açık vermeye başlamış. Yalnız bu iki veriye baktığımızda, hiçbir şey yapılmaz ise Türk Lirası'nın değer kaybetmesi ve enflasyondaki yükselişin hızlanması kaçınılmaz olacak gibi görünüyor. Bu tehlikeyi her şeyden daha önemli görenler genelde Merkez Bankası'nı eleştirmiyor, bir şeyler yapması için hükümeti zorlamaya çalışıyor. Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesinden bunalmış ve hareket yeteneğini kaybetmek üzere olan kesimler ise Merkez Bankası'nı yoğun bir şekilde eleştiriyor. Reel kesim kökenli eleştirilerin arkasına saklanan siyasi iradenin ise ne yapmaya çalıştığı anlaşılamıyor! Mali sektör, TÜSİAD ve TOBB yönetimi Merkez Bankası'nın yaklaşımını kendi çıkarları gereği destekliyor; IMF ve AB çıpaları yeniden işlerlik kazanır ise kısa vadeli faizlerin çok daha fazla yükseltilmesine gerek kalmadan sermaye hareketlerinin artıya geçeceğini ve Türk Lirası'nın değerleneceğini, enflasyondaki yükseliş eğiliminin bu sayede sınırlı kalacağını düşünüyor. Eğer söz konusu çıpalar işlerlik kazanmaya ve mali disiplinden uzaklaşma eğilimi devam eder ise kısa vadeli faizlerdeki yükselişin kronikleşmesi, ödemeler dengesiz sermaye hesabındaki açığın büyümesi ve Türk Lirası'ndaki değer kaybı ile birlikte enflasyonun hızlanmasından endişe ediyor Merkez Bankası Para Kurulu'nun son iki toplantısında yaptığı ayarlamaları ciddi uyarı olarak algılıyor fakat hükümetten beklenen tepki gelmeyince rahatsızlıkları büyüyor. Bu yaklaşımda başarı şansının azaldığı, gerçekleşse bile orta vadede sorunların ağırlaşacağı, günü kurtararak gidilebilecek bir yer kalmadığı gibi temel gerçekleri hesaba katmayan bu kesimler, önceliklerin ve buna bağlı olarak uygulamaların değişmesine karşı çıkıyor. Bir an için hükümetin mesajı aldığını uzun süredir sürdürülen program uygulamasından sapma niteliğindeki tercihlerinden vazgeçtiğini, IMF ve AB çıpalarına daha çok önem verdiğini varsayalım. Bugünkü küresel koşullarda yabancı sermayeyi memnun etmek için yapılan onca fedakarlığa rağmen sermaye hesabının fazla vermesi ve Türk Lirası'nın gerekli miktarda değerlenerek enflasyondaki yükseliş eğilimini aşağı çevirmesi mümkün mü? Bu olasılığın gerçekleşmeme ihtimali oldukça yüksek, fakat malum kesimler yine de denenmesinde ısrarlı olacaklar gibi görünüyor. Yine varsayalım ki zayıf olasılıkta gerçekleşti ve enflasyon yılın son aylarında tek haneye dönemedi ancak sınırlı da olsa gerilemeye başladı. Bu süreçte yaşanacak diğer gelişmeler nelerdir? Özetle ifade etmek gerekir ise ekonominin geleceği daha hızlı bir şekilde tüketilecek deyim yerinde ise katledilecek demektir. Bu koşullarda başta sanayi ve tarım devamında ise hizmet sektörü rekabet gücünü kaybeder, gelirleri erirken borçları kontrolsüz bir şekilde artar; gelir dağılımındaki bozulma eğilimi anormal bir hıza ulaşır. Ekonomide durgunlaşma ivme kazanır ve işsizlik büyür, iç tasarruf açığı büyürken talep zayıflar, zira enerji ve gıda maddelerindeki dış piyasa kökenli yükseliş daha yoğun bir şekilde hissedilir; talepteki daralma bütçe gelirlerini azaltarak açığı büyütür, varlık değerleri erirken bilançolar yıpranır ve borç-alacak zinciri kırılır ve ekonomiyi durma noktasına getirir tabi bu süreçte ne kadar çaba harcanırsa harcansın AB ve IMF çıpaları kimsenin itibar etmediği değişkenler haline gelir, yabancı sermayeyi tatmin etmek imkansızlaşır Türk Lirası değer kaybeder ve enflasyon yükselir. Ekonomideki bu olumsuzluklar sosyal ve siyasi istikrarsızlığı dayanılmaz boyutlara çıkarır. Bu durumda Merkez Bankası'nın faiz kararını eleştirenler hem haklı hem de haksız! Haklı çünkü mevcut politikaları da ısrar etmek sorunları ağırlaştırıp, felakete yol açacak. Haksız çünkü bu politik tercihi yapan siyasi irade ve Merkez Bankası kendine düşen rolü uyguluyor: Öncelikle değişmeli ve buna uygun yeni bir program hazırlanmalı, bunun için de siyasi iradeye baskı yapılmalı ve sonuç alınıncaya kadar mücadele edilmeli. Hükümete bu politikaları değiştir demek yerine Merkez Bankası'nı tepkisel şekilde eleştirmek geleceği kurtarmayacak. Peki bu açmazdan çıkmak için hükümet ne yapıyor? Hiçbir şey yapamıyor. Yabancı sermayeye hayır diyemediği için ikili oynuyor, sabrı tükenen kesimlerin öfkesini Merkez Bankası'na yönelterek yaklaşan yerel seçimler ve olası erken seçimler öncesinde yıpranmamaya çabalıyor. İşine geldiği zaman milli irade diyenler, geniş kesimler ile yabancı sermaye arasındaki çıkar çatışmasında milli iradenin gereğini yapamıyor... Türkiye bir yıl içinde çok ciddi sıkıntılar yaşayacak; fakat bu AK kapatıldığı ve erken seçime gidildiği veya mali disiplinden uzaklaşıldığı için değil mevcut öncelikler ve program uygulamasında ısrar edildiği için olacak... Türkiye günü kurtarmak veya geleceği kurtarmak ikileminde tercihini değiştirmek zorunda...