Ekonomik Strateji Enstitüsü Başkanı Prestowitz: Çekici bir ülke olmak iç
Ekonomik Strateji Enstitüsü (Economic Strategy Institute-ESI) kurucusu ve başkanı Clyde Prestowitz, uluslararası ticaret ilişkileri, küreselleşme konularında uzman biri isim. NAFTA'nın gelişiminde ve Uruguay Raund'nun şekillenmesinde önemli bir rol oynayan Prestowitz, aynı zamanda ABD'nin Japonya, Çin ve Kore'ye ticaret politikalarının arkasındaki "akıl" olarak tanınıyor. Prestowitz, ESI'yi kurmadan önce ise Reagan hükümetinin Ticaret Bakanlığı danışmanı olarak görev aldı.
Prestowitz'in Ekonomik Strateji Enstitüsü'nün kurmasının temel nedeni, küreselleşmenin piyasa güçleri ile birlikte işlemesini ve piyasaların şeklini değiştirmeden yarar sağlamasını sağlamak. Küresel ekonominin geleceğine ve küresel ekonomide Türkiye'nin yerine yönelik sorularımızı yanıtlayan Prestowitz, aynı zamanda Three Billion New Capitalists: The Great Shift of Wealth and Power to the East (Üç Milyar Yeni Kapitalist: Servet ve Gücün Batı'dan Doğu'ya Büyük Göçü) kitabının da yazarı. Prestowitz kitabında, küreselleşme çerçevesi içinde sermayenin Batı'dan, el emeğinin ucuz olduğu ülkelere kaydığını söylüyor ve "ABD'nin pozisyonu dünyanın sandığından çok daha kırılgan ve geçici" diyor.
Biz de soruyoruz: "ABD ekonomisinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Küresel kriz Çin ve diğer ülkeleri ne derece etkileyecek?"
Prestowitz, ABD ekonomisinin belli bir süre daha yavaş veya negatif bir büyüme göstereceğini ve bunun ardından ise artan ihracatları sayesinde toparlanmaya başlayacağını söylüyor. Dolayısıyla Avrupa'nın ihracata dayalı ekonomilerinin yanı sıra, Çin, Hindistan, Japonya ve Kore gibi ülkeleri de ihracata dayalı büyümeye fazla güvenmemeleri konusunda uyarıyor Prestowitz ve "iç tüketiminizi artırmaya odaklanın" diyor. Prestowitz değişimin zor olacağını ve bu ülkelerin önümüzdeki senelerde yavaş bir büyüme gerçekleştireceklerini de ekliyor.
"Çin ve diğerleri yavaş bir büyüme içine girerken, Türkiye'nin durumu ne olur" diye sorduğumuzda, Prestowitz'in cevabı "Türkiye büyük ve büyümeye devam eden bir pazar. Bölgedeki en önemli iki-üç ülkeden birisi" yönünde.
Prestowitz, Çin ile rekabet edebilmek için Türkiye'nin odaklanması gereken öncelikli konuları ise şöyle sıralıyor: "Siyasi istikrar, iç huzur, enflasyonunun kontrol altına alınması, altyapının düzeltilmesi, daha fazla yabancı yatırım çekilmesi."
Türkiye'nin Avrupalı şirketleri doğu ülkelerinden kendi topraklarına çekmeye çalıştığını söyleyen Prestowitz, Türkiye'nin yabancı yatırımcılar için çekici bir ülke olabileceğini söylüyor. Prestowitz'e göre bunun yolu Singapur, Çin ve İrlanda'nın yabancı yatırımcı politikasını taklit etmekten geçiyor.
Bu arada Prestowitz'in vurguladığı bir diğer konu da Türkiye'nin geleceğinin Batı'da olası. "Türkiye AB üyesi olmalı ve doğu ile batı arasındaki köprü görevini yerine getirmeli" diyor Prestowitz.
Çin konusunda ise sakin bir yaklaşımı var Prestowitz'in. Çin büyümeye devam edeceğini söyleyen Prestowitz, Çin ekonomisinin de yakın dönemde enflasyon sorunu ile karşılaşacağını belirtiyor ve şunları söylüyor: "Yakın gelecekte Çin'in çok daha güçlü bir ekonomik oyuncu olacağını göreceğiz, bununla birlikte ekonomik ve kültürel etkisi de artacak, fakat buna rağmen Çin'in yakın dönemde küresel boyutta önemli bir jeopolitik rol oynamasını beklemiyorum."
Avrupalılar'ın Türkiye karşıtlığı dört senedir hızla artıyor
Fransız kamuoyu araştırma şirketi Ifop'un Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, Belçika, İspanya ve Hollanda'da toplam 7 bin kişi arasında yaptığı son araştırma, son dört yılda AB vatandaşlarının Türkiye'ye bakışlarının daha da olumsuzlaştığını ortaya koyuyor.
Anketin sonuçlarına göre Avrupalılar'ın çoğunluğu Türkiye'nin üyeliğine karşı. Bu zaten bilinen bir konu ve dört sene önce de aynıydı. Fakat önemli olan bu olumsuzluğun son dört sene içinde ülkelere göre yüzde 12 ile yüzde 29 arasında daha da artmış olması. Araştırmaya katılan ülkelerde halkın yüzde 67'si Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu dile getirmiş. Diğer AB ülkelerine oranla Türkiye'nin üyeliğini daha fazla destekleyen İspanya, İtalya ve İngiltere'de bile halkın yüzde 50'sinden fazlası Türkiye'nin üyeliğine karşı.
Türkiye'nin üyeliğine en olumsuz bakan ülke ise Fransa. Fransızlar'ın yüzde 80'i Türkiye'nin AB üyesi olmasını istemiyor. İspanyollar'ın yüzde 49'u Türkiye'nin üyeliğini desteklerken, yüzde 51 karşı olduğunu ifade ediyor. 2004 yılında ise Türkiye'nin üyeliğini destekleyen İspanyollar'ın oranı 78'e ulaşıyordu.
AB liderlerine baktığımızda veya yabancı yatırımcıları dinlediğimizde durum oldukça ilginçleşiyor.
AB liderleri Türkiye'yi son dönemde gerek bölgedeki komşuları ile ilişkilerinde, gerekse kendi iç politikasındaki gelişmelerde alkışlıyorlar, AK Parti hükümetine destek veriyorlar. Yabancı yatırımcılar, Türkiye'nin gelecek vadeden çok önemli bir pazar olduğunu ve yatırımlarının artacağını dile getiriyorlar. Peki o zaman neden Avrupalılar'ın Türkiye karşıtlığı her geçen gün hızla artıyor? Yanlış nerede?