Ekonomik sorunlarımızın kaynağı!
Kontrolsüz bir şekilde büyüyen cari açığın ciddi bir sorun olduğu gerçeği genel kabul görüyor. Çözüme yönelik öneriler için tasarruf açığının azaltılması, hatta fazlaya dönüşmesi için gerekli çabaların devreye sokulması üzerinde yoğunlaşıyor. Fakat kimse bunun nasıl olacağı konusunda ciddi bir öneri getirmiyor, sorunun sebeplerini gereken biçimde irdelemiyor. Mikro ve makro reform demegojileri ile sorunun daha da büyümesine yardım etmek dışında bir şey yapılmıyor. Tartışmaların döviz kuru, kısa vadeli faizler ve Merkez Bankası üzerinde yoğunlaşması ise havanda su dövmekten öteye gidemiyor. Sorunun kökenine inmeden, etrafında dolaşarak kalıcı çözüm üretmek bugünün koşullarında pek olası görünmüyor.
IMF döviz kuru rejimlerini değil, sermayenin hareket yeteneği üzerinde belirleyici olan kambiyo rejimlerini tartışmaya açmalıydı! Sermayeye sınırsız özgürlük tanıyan mevcut Kambiyo Rejimi devam ettiği sürece, Türkiye sorunlarının ağırlaşmasını önleyemez. Tersini iddia edenlerin 1989 yılı sonrasında ülkemizde yaşanan ekonomik eğilimleri bir kez daha incelemesinde yarar vardır. Ayrıca başta Çin olmak üzere Asya Kaplanları'nın üretimde gösterdiği başarılı grafik ile Türkiye'deki arasındaki farklılığın sebeplerini dikkate almak isabetli teşhis açısından önemlidir.
Ülkemize yönelik net sermaye girişi olduğunda faizler geriliyor, döviz kuru uygulanan rejime göre farklı eğilim sergiler iken cari açık ve tasarruf açığının kontrolsüz bir şekilde büyümesi kaçınılmaz oluyor. Fakat tersi olduğunda eğilimlerin yönü değişiyor; faizler yükselir iken cari açık ve tasarruf açığı hızla küçülüyor; yaşanan daralmanın faturası da genelde sessiz çoğunluğa çıkarılıyor ve istikrarsızlık artarken belirsizlik yüksek düzeylerde dalgalanıyor. Yine sermaye hareketinin yönüne göre ya ekonomi büyür, işsizlik artmaz iken enflasyon kontrol altında kalıyor; ya da ekonomi hızla daralıp işsizlik patlarken enflasyon yükseliyor. Bu süreçte gelir dağılımı bozuluyor, faaliyet dışı gelirler ön plana çıkarken faaliyet gelirlerinin gerilemesi kaçınılmaz oluyor. Bu dalgalanmalar tüm ekonomiyi felç olma noktasına doğru götürüyor. Bakış açısı günü kurtarmaya odaklanmaya başlaması ise siyasi teslimiyet anlamına geliyor. İktidarlar sermaye girişi ile karşılanıp, çıkışı ile uğurlanır hale gelince durum daha iyi anlaşılıyor ve geniş halk kitlelerini masallarla uyutmak dışında çare kalmıyor. Sıkışılınca cari açığı küçültmek için komisyon kuruluyor, tasarruf açığını azaltmamız lazım deniyor ama laftan öteye bir şey yapılmıyor.
Türkiye mevcut kambiyo rejimini değiştirmeyi göze alamadığı sürece faaliyet geliri pastasının büyük kısmını yabancılara hediye edecek, geri kalanın ihtiyacı karşılayacak düzeyde olmaması nedeniyle ya krize girecek ya da hem elinde ne varsa satacak hem de borçlarını daha da büyütebilmenin yolunu arayacak. Sürdürülebilir olmadığı çok iyi bilinen bu sürecin sonunda sorunlar değil, Türkiye çözülecek!.. Yabancı sermayeye tam bağımlı hale gelmiş ve acımasızca sömürülen bir ekonominin geleceği ne olabilir? Yanıt malum; ayağını yorganına göre uzatmayan ve uzatma çabasında olmayan herkes herkes gibi geleceği dahil herşeyini kaybeder, varlığını koruyamaz.
1989 yılında bugünkü halini alan Kambiyo Rejimi çerçevesinde halen uygulanmakta olan ekonomik program paradan para kazanmaya çalışanları ihya ederken, faaliyet gelirleri ile yaşamını sürdürmeye çalışanları ise katlediyor. Bu süreçte doğal olarak ulus devlette zayıflıyor, itibar kaybediyor. 1980'lerin sonunda yapısal sorunlar oluşmuş fakat oy ve güç kaybı endişesiyle gereği yapılamamış, tam aksine tasarruf açığı büyütülmüş ve finansman arayışı ön plana çıkmıştı. Konut edindirme yardımı, zorunlu tasarruf, süper emeklilik gibi konular yanı sıra sermayeye sınırsız özgürlük verilerek gün kurtarılmıştı...
Bugün kambiyo rejimini hiç tartışmadan faizlerin yüksekliğinden şikayet edenleri iyi tanımamız gerekiyor: Onlar hükümete sadece yabancı sermayenin tüm taleplerinin karşılanması gerektiğini hatırlatıyorlar. Böyle olur ise Türk Lirası değerlenecek, enflasyon ve faizler düşecek, paradan para kazanmaya çalışanların serveti astronomik bir şekilde artacak. Üretenlerin durumu ise onlara göre önemli değil, nasıl olsa herşeylerini kaybedecekler... Sonra da cari açığın ciddi bir sorun olduğunu ve tasarruf açığını kapatmamız gerektiğini yineleyip, makro ve mikro reform masalını anlatabilirler.
Mevcut kambiyo rejimi değişmediği Türkiye yabancı sermayenin vesayeti altında kalacak ve sahip olduğu tüm değerleri kaybedecek. Tabii ki acımasızca suistimal edilen bir ülkede demokratik standartların gelişmesini de beklememek gerekiyor. Bu kaos kimilerini işbirlikçi, kimilerini isyankar yaparken büyük çoğunluk ise uyutularak bilinçsizleştiriliyor; sonuçta sorunların ağırlaşması kaçınılmaz oluyor...
Mevcut kambiyo rejimi çoğunluğu belli bir azınlığın keyfiyetine bıraktığı için demokrasiye uygun değildir; böyle olduğu ve sürdürülebilirliği engellediği için serbest piyasa anlayışına da aykırıdır.