Ekonomik performans da sonuçlarda etkili oldu

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Seçimlerden 2 tane sonuç çıkarılabilir. Birincisi Türkiye halkının ekseriyetinin başkanlık sistemine karşı olduğudur. İkincisi ise, seçim sürecindeki tüm siyasi retoriği bir kenara koyarsak, günün sonunda iktidar partisinin ekonomik performansının da oy sandığında önemi olduğu gerçeğinin bir kez daha teyit edilmiş olmasıdır. 

Birinci sonuç daha seçim akşamı HDP Eş Başkanı Demirtaş’ın “emanet oylara teşekkür borçluyuz” açıklamasıyla ortaya konmuştur. Nitekim Güney-Doğu ve Doğu Anadolu bölgesinde HDP lehine (ve AKP aleyhine) oy değişimlerini bir kenara bırakırsak, diğer bölgeler ve özellikle büyük şehirlerde HDP’nin artan oylarında bu ‘emanet’ durumunu belirgin bir şekilde görebiliriz. İstanbul’u örnek alırsak, daha 1 sene önceki İl Genel Meclisi seçimlerinde CHP yüzde 36.6 oy almıştır. Geçen süre zarfında bu partinin oy kaybetmesi için herhangi bir sebep olmamasına karşın, 2015 genel seçimlerinde bu partinin aldığı oy oranı yüzde 29.4 olmuştur. Bu oy azalışında HDP’ye giden emanet oyların büyük bir payı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Bunun amacının da seçmenin AKP’nin tek başına iktidara gelerek başkanlık sistemini uygulamaya niyet etmesini engellemek olduğu açıktır. 

Güney Doğu ve Doğu Anadolu dışındaki bölgelerde de AKP’nin 2011 Genel Seçimlerine göre yüzde 8 civarında bir oy kaybı söz konusu. (2014 İl Genel Meclisi oylarına göre ise kayıp yüzde 2.5 kadar). Bu kayıp bu bölgelerde oyların AKP’den HDP’ye kaymasından değil. Yolsuzluk suçlamalarından da değil. (O zaman 2014’e göre de azalma olmazdı.) Seçmenin daha da sağa meyletmesinden de değil. (Evet AKP oyları daha çok MHP’ye gitti ama AKP son dönemde milliyetçi muhafazakar söylemlerinde açıkçası MHP’nin de sağında yer aldı.) Bu oy kaybının büyük ölçüde seçmenin ekonomik şartlarla ilgili memnuniyetsizliğinden kaynaklandığı sonucuna varılabilir. (Diğer bir ifadeyle, son 3 yılda ekonomik büyüme yüzde 3 değil de, yüzde 5 ve üzeri olsaydı ve işsizlik oranı da yüzde 8’den yüzde 10’ların üzerine çıkmasaydı, AKP’nin oy kaybı bu boyutlarda olmazdı.) 

Bu sene için de büyüme tahminleri yüzde 3 civarında. Nitekim 1. çeyrek verisi de yüzde 2.3 geldi. Her ne kadar bu rakam tüm piyasa beklentilerinin üzerindeyse de (şahsen benim tahminim de yüzde 1’ler civarındaydı), yukarı yönlü bu sürprize rağmen tüm sene beklentilerinde bir değişiklik olmayacaktır. 

Dün açıklanan rakamlar 1. çeyrekte toplam sanayi büyümesinin yüzde 0, imalat sanayi büyümesinin ise yüzde 0.8 olduğunu gösteriyor. Reel sektör bu kadar düşük hızda büyürken (hatta yerinde sayarken) toplam büyümenin yüzde 2.3 çıkması oldukça ilginç doğrusu! Milli geliri oluşturan sektörlerin katkılarına baktığımızda en büyük katkının hizmetler sektöründen geldiği görülüyor. Bu sektör içerisindeki en büyük katkıyı yapan alt sektör ise yüzde 14 reel artış ile ‘Mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler’! (Anlaşılan fark etmeden bir bilgi toplumu olma yolunda hızla ilerliyoruz!) 

Harcamalar tarafına baktığımızda ise en büyük katkının milli gelirin yüzde 70’ini oluşturan ve yüzde 4.5 reel artış gösteren ‘hanehalklarının tüketim harcamaları’ndan geldiği görülmekte. Özetle, 1. çeyrekte üretmemiş, ama tüketmişiz. Ancak herkesin bildiği gibi salt tüketimle milli gelir artışı olmaz. Üretmeden tüketmek ancak stokların azalması ve/veya ihracatın artmasıyla mümkün olur. Bu iki unsur da toplam milli gelir rakamına eksi yönde etki yapar. Nitekim bu dönem dış ticaretin net etkisinin eksi olduğu görülüyor. Stoklarda da bir miktar düşüş görülmekle birlikte, kanımca bu düşüş stoklardaki gerçek düşüşü yansıtmaktan oldukça uzak. Nitekim önümüzdeki süreçte, açıklanan bu milli gelir rakamının aşağı yönde revize edilmesi sürpriz olmayacaktır. Bu dönem milli gelirle ilgili tek olumlu sayılabilecek gelişme ise özel sektörün makine-teçhizat yatırımlarında yüzde 3.7’lik reel bir artış görülmesi. 

Siyasete geri dönersek: Önümüzdeki siyasi süreç tahminlerden daha çetrefilli geçeceğe benziyor. Erken seçimin bir çözüm olmadığı, aksine bu durumun iktidar partisine daha da fazla oy kaybettireceği açık. (Erken seçime kadarki sürede, ekonominin topyekun bir krize girmese bile, bugünkünden daha da kötü bir performans göstereceği muhakkak.) Vakit kaybetmeden bir koalisyon hükümetinin kurulması elzem. Aksi takdirde, uzayan siyasi çözümsüzlüğün ekonomi üzerinde kalıcı bir tahribatı söz konusu olacaktır. Bu sıkıntılı süreçte piyasaları (göreceli olarak) rahat ettirecek tek unsur ise artık MB’nin iktidar baskısına maruz kalmayacağı ve para politikası yönetiminde elinin daha rahat olacağı gerçeği olmalı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019