Ekonomik kriz, insan haklarını da olumsuz etkiliyor

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Dünya Af Örgütü'ne göre ortak bir insan hakları vizyonu olmadan dünya ekonomisini yeniden inşa etmek eşitsizlik, güvensizlik ve çatışma riskini artırır.

Uluslararası Af Örgütü, 2009'da yayımladığı raporunda dünya genelinde yaşadığımız ekonomik krizin aynı zamanda insan hakları krizini de beraberinde getirdiğini ifade ediliyor. Bunun nedeni krizin ırkçılığı, yabancı düşmanlığını ve güvensizliği daha da fazla körüklüyor olması.

Örgütün Genel Sekreteri Irene Khan, insan hakları krizini beraberinde getiren ekonomik krizin en büyük kurbanlarının fakir toplumlar olduğunu söylüyor: "Milyarlarca insan güven ve adaletten uzak yaşıyor. Yüzlerce insan gösteri yapmak istediğinde, hükümetler bu insanlara baskı uyguluyor. Kriz temel hakları da tehlikeye atıyor: Milyonlarca insan işini ve evini kaybetmiş durumda; yeterince su ve gıdaya ulaşamıyor; ayrımcılığa maruz kalıyor. Kriz ırkçılığı, yabancı düşmanlığını ve güvensizliği körüklüyor."

Khan, 2001 yılından bu yana sadece sivil ve siyasi hakları değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik hakları da savunduklarını söylerken, kadınlara yönelik saldırılar sadece fiziki saldırılar değil, aynı zamanda onların iş ve eğitime ulaşamamaları gerçeği ile de ilgilendiklerini söylüyor.

Yabancı düşmanlığı, göçmen sorunu artıyor

Yaşadığımız ekonomik krizin işsizlik, yabancı düşmanlığı gibi her zaman var olan gerçekleri daha da görünür hale geldiklerini ifade eden Khan, "Ayrımcılık, yabancı düşmanlığı gibi konuları görmezden gelmeye devam edersek, bu konular ilerde çok büyük boyutlara gelecek. Güney Afrika'da olup bitenlere bir bakın. İnsanlar yabancıları kendi işlerini almakla suçladılar. Aynı durum Avrupa'daki göçmenler için de söz konusu. Fransa'da, İtalya'da, İspanya'da polisin yabancılara nasıl davrandığına bir bakın! Polonya'da, Macaristan'da hoşgörüsüzlüğün hızla arttığını görüyoruz. Yunanistan, Arjantin ve Haiti'de memnuniyetsizlik hızla yükseliyor" yorumlarında bulunuyor.

Ekonomideki düzensizlik, insan haklarında da var

Devletlerin, insan haklarına saygının öncelikli garantörü konumunda olduklarını ifade eden Khan, durumun böyle olmadığını, devletlerin büyük bir bölümünün güvenlik kurumunu ve hapishaneleri özelleştirdiğini, sosyal harcamaları kıstığını ve bu görevlerinden vazgeçtiklerini söylüyor.

"Bugün herkes ekonomideki düzensizlikten şikayet ediyor" diyen Khan, aynı şikayetin insan hakları konusunda da yapılması gerektiğini kaydediyor.

Khan'ın özellikle fakir ülkelerde devletin insan hakları konusundaki sorumluluklarına yönelik yorumları şöyle: "Devletin bu alandan çekilmesi ile ortaya çıkan boşluk, özel kurumlar ve sivil toplum örgütlerinin devreye girmesi ile daha da kötü bir hal aldı. Bunlar hizmet verebilirler, fakat insan haklarının garantörü olamazlar. Bu kurum ve kuruluşlar demokratik bir yapıyı temsil etmiyorlar; temsilcileri halk tarafından seçilmedi ve dolayısıyla halk karşısında sorumlu değiller. Özellikle Moskova ve Pekin gibi dünyayı yöneten ülkelerin, insan hakları konusunda hiçbir sorumluluk almamaları son derece tehlikeli. Ortak bir insan hakları vizyonu olmadan dünya ekonomisini yeniden inşa etmek, eşitsizlik, çatışma ve güvensizlik risklerini artırır. Fakat her şey karşılıklı olmalı. Çin, sivil ve siyasi hakları tanımalı, ABD ise sosyal ve ekonomik hakları tanımalı."

Ekonomik kriz, insan hakları tartışmak için çok önemli bir fırsat

İrene Khan, ekonomik kriz sürecinin insan hakları konusunu tartışmak için çok önemli bir fırsat olduğunu ifade ediyor. Khan, bu düşüncesini şu şekilde ifade ediyor: "Ülkeler krizi nasıl aşacaklarını tartışıyorlar. Dolayısıyla bugün insanları merkeze koymaları, insan haklarını dikkate alan bir liderlik oluşturmalarının tam zamanı. Fakat sadece devletler yeterli olmaz. Devletlerden daha güçlü olabilen çok uluslu şirketlerin de insan hakları konusunda küresel yasalara tabi tutulmaları gerekir. Biz sınırların değil, toplumların açılmasını savunuyoruz. Göç konusu çok seviyeli ve çok taraflı bir işbirliği ile çözülebilir. Ne ikili anlaşmalar, ne de ulusal yasalar küresel boyuta sahip olan bu konuya çözüm getiremez. BM'nin göçmenler konvansiyonu çerçevesinde, tüm ülkeleri aynı masanın etrafına oturtmak gerekir. Bundan birkaç ay öncesine kadar Guantanamo'nun kapatılabileceğini kim söyleyebilirdi? BM'nin silah kontrolü kampanyası başarılı oldu. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yaşananlar da umut verici. Fakat en umut verici gelişme, en katı rejimlerde bile, sivil toplumların seslerini yükseltmeye başlamaları.

Sonuçta Khan, yaşanan tüm karmaşaya rağmen hâlâ umudun olduğunu söylüyor, çünkü "dünyanın tüm kıtalarında, insanlar ayağa kalkmaya ve konuşmaya başladılar."

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar