Ekonomik güvensizliğin nedeni yalnızca ekonomi midir?
Bir tarafta geçtiğimiz günlerde açıklanan ve tüketicinin 2018’e pek de güvenle bakmadığını gösteren tüketici güven endeksi... Diğer yanda dün açıklanan ve aralık ayındaki ekonomik tablonun kasıma göre pek de güven verici bulunmadığı sonucunu ortaya koyan sektörel güven endeksleri ve reel kesim güven endeksi...
Bu endekslerin yalın gerçeği, ekonomik gidişattan pek de hoşnut olunmadığı.
Ama acaba bu sonucun ortaya çıkmasına yol açan tek etken ya da başlıca etken ekonomik sorunlar mıdır, yoksa ekonomik sorunları tetikleyen başka sorunlar mı vardır?
Tüketici ekonomiye, salt ekonomik gidişattan kuşku duyduğu için mi, yoksa ekonomiyi de etkileyecek alanlarda yanlışlar yapıldığı düşüncesiyle mi güven duymaz?
Tüketicinin ekonomiye bakışı kabul etmek gerekir ki bir işletme sahibine kıyasla, bir reel sektör kuruluşuna kıyasla görece daha yüzeyseldir. Böyle olması gayet normaldir. Tüketici, özellikle de belli bir ücretle geçimini sağlayan tüketici için önemli olan ilgili dönemde geçim standardının çok düşmemesidir. Hele hele standart düşmek bir yana artarsa bu çok iyi bir gelişme sayılır.
Ama sektörel güven endekslerinde ve özellikle reel kesim güven endeksinde durum çok daha karmaşık sayılır.
Bu endekslerin oluşturulması amacıyla yapılan anketlere yanıt verenler de tabii ki birer tüketicidir. Ama bu kişiler aynı zamanda üretici konumdadırlar. Dolayısıyla bu kişilerin taşıdıkları sorumluluk ve yapılan anketlere verdikleri yanıtlar daha da bir önem taşır.
Tüketici güveni dip yaptı
Tüketici güvenini 22 Aralık’ta bu köşede daha geniş bir zaman dilimi itibarıyla ele almıştık. Bu kez yalnızca bu yılın gelişimine bakalım. Karşımıza çıkan tablo, tüketici güveninin beş aydır azalma eğilimi içinde olduğunu ve yılı 2017’nin en düşük düzeyinde kapattığını gösteriyor.
Ve unutmayalım, bu endekste tüketiciye “gelecek bir yıldaki beklentisi” soruluyor. Sıfır ile 200 arasında değer alan endeks, aralıkta 65.1 oldu. Yani iyimser-kötümser dengesinin oluştuğu 100 düzeyine hala o kadar uzağız ki...
Sektörel güven endeksleri
Mevsim etkisinden arındırılarak açıklanan sektörel güven endeksleri tüketici güven endeksi kadar olumsuz seyretmiyor. TÜİK’in dün yaptığı açıklamaya göre üç sektörel güven endeksinin ikisinde aralık ayında bir gerileme varsa da, iyimser-kötümser dengesi olan 100’ün öyle çok uzağında bulunulmuyor.
Hizmet sektörü güven endeksi bir ayda yüzde 3.5 azalarak aralık ayında 96.2’ye indi. İnşaat sektörü güven endeksi yüzde 1 azaldı ve 81.6’ya geriledi.
Perakende ticaret güven endeksi ise yüzde 0.7 artışla iyimser-kötümser sınırı olan 100’ü aşarak 100.6 düzeyinde gerçekleşti.
Reel sektör de iyimser ama...
Merkez Bankası’nın 2 bin 624 firmaya form gönderdiği, ancak bunların 2 bin 101’inden yanıt alarak oluşturduğu reel kesim güven endeksi aralık ayında 103.3 oldu. Bu endeks düzeyi reel kesimin ekonomiye iyimser baktığını gösteriyor.
Ancak şu nokta da dikkati çekmiyor değil. Reel kesimin iyimserliği bu yıl için ocak ayından sonraki en düşük düzeyde. Reel kesimin ekonomiye güvenini gösteren endeks ocakta 97.1 olmuştu, ikinci en düşük düzey de aralık ayında görüldü.
Ekonomiye niye güvenimiz yok?
Ekonomiye niye şöyle göğsümüzü gere gere güvendiğimizi söyleyemiyoruz?
Niye bu konudaki güvenimizi adeta hep yarım ağız dile getiriyoruz?
Çünkü hepimiz biliyoruz ki ekonomi, yalnızca ekonomik tercihlerden ibaret değil. Ekonomiyi ülkenin içinde bulunduğu koşullar ve siyasi tercihler şekillendiriyor.
Aslında toplum olarak önümüzü görememe sorunu yaşıyoruz. Örneğin istendiği kadar aksi söyleniyor olsun, seçimlerin 2018’e alınmayacağı ve ekonomi politikalarının buna göre biçim değiştirmeyeceği konusunda emin olamıyoruz.
Örneğin hukuk sisteminin iyi işleyeceğine, örneğin Merkez Bankası’nın bağımsız çalışabileceğine, örneğin bir iş konusunda liyakatin ön planda tutulacağına, örneğin sınavların düzgün yapılacağına inanamıyoruz.
Biz bile bu inanca pek sahip olamazken, yabancının Türkiye’ye tam anlamıyla güvenmesini de bekleyemiyoruz. Buradan hareketle daha az döviz bulacağımızı görüyor, dövizin azalacağı ve kurun artacağı kaygısını yaşıyoruz. Bu da bize enflasyon beklentisi olarak dönüveriyor.
Sonuçta bir kısır döngü içinde, güvensizlik girdabında dönüp duruyoruz.