Ekonomik güven çatırdıyor!
Şubat ayı sonu itibari ile Türkiye Ekonomisinin genel görünümü kesinlikle, olumlu düşünmeye izin vermiyor. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan hesaplamaya göre, bu yılın ikinci ayına ilişkin Ekonomik Güven Endeksi yüzde 14,8 oranında gerilemiş; bu olumsuzlukta tüketici güvenindeki sert gerileme belirleyici olmuş! Belli ki yapay piyasa eğilimleri ile beklentilerin olumsuzlaşmasını önlemeye çalışmak, pek bir işe yaramamış!
Son dört yıl genelinde Ekonomik Güven Endeksi ile başta döviz kuru olmak üzere finansal piyasa eğilimleri arasında oldukça güçlü bir ilişki vardı. Türk Lirası belirgin bir şekilde değer kaybettiğinde, hem sermaye piyasalarımız satış baskısı altında kalırdı ve hem de beklentiler bozulur ve söz konusu endekste sert gerilemeler yaşanırdı. Veya döviz kuru gerilediğinde, bu gösterge ve varlık değerleri yükseliş yönünde hareketler sergilerdi. Fakat bu kez daha önce gözlenmeyen bir durum yaşanıyor; yatay sayılabilecek finansal piyasa eğilimlerine rağmen Ekonomik Güven Endeksi çatırdıyor! Durum böyle olunca sormak gerekiyor: neler oluyor? Finansal eğilimlerin geniş kesimlerin beklentileri üzerindeki etkisi neden azalıyor?
Belli ki çoğunluk, finansal piyasalardaki eğilimlerin kalıcı olacağına ve genel durumun daha kötüye gitmeyeceği yönlendirmesine artık itibar etmiyor. Ekonomi Yönetimi ile sistemi oluşturan kurumsal yapının, geniş kesimler üzerindeki etkisi ve itibarı azalıyor! Farklı türden bir güvensizlik belirleyici oluyor ve böyle olmayacağı varsayımına göre yapılan tüm hesapları başarısızlığa mahkum edecek gibi görünüyor.
Uzun süredir devam eden küresel koşullardaki olumsuzlaşmanın ve bunun yüksek faizler şeklindeki iç yansımalarının, yaşanan bu değişimden bağımsız olmadığını hesaba katmak gerekiyor. Nispeten yüksek sayılabilecek mevduat ve kredi faizleri hem güveni sarsıyor, hem de tüketim ve yatırım eğilimini geriletiyor. Durum böyle iken döviz ve sermaye piyasalarında ne tür eğilimlerin yaşandığı konusu önemsizleşiyor. Orta Vadeli Plan Hedefleri ve Meclis’te görüşmeleri başlayan 2016 yılı Bütçe büyüklükleri kaçınılmaz olarak anlamını yitiriyor; yatırım ve verimlilik artışı üzerine yapılan hesaplar yaya kalıyor!
Daha açık olmak gerekir ise, aslında yeni bir şey yok! Faizler ve Ekonomik Güven üzerinde, küresel eğilimler belirleyici oluyor. Riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olduğu koşullarda, ülkemizdeki faizler yükseliyor ve güven endeksleri geriliyor. Yapay bir şekilde sermaye ve döviz piyasalarını baskılayarak durumu olduğundan daha iyi gibi göstermeye çalışmak, pek bir işe yaramıyor! Durum böyle olunca, olumsuz küresel koşullara rağmen oldukça iddialı Orta Vadeli Plan ve Bütçe Hedeflerini yakalamak pek olası görünmüyor.
Cumhurbaşkanı’nın faizler konusundaki hassasiyetini yeniden dile getirmesi, bu açmazın farkında oldukları fakat çözüm üretemedikleri anlamına geliyor. Tüketim ve yatırım eğilimi zayıflıyor; bunların olmasını engelleyemiyor ve tersine dönmesini sağlayamıyorlar! Bu açmaz yeni deneysel maceraların devreye sokulması olasılığını güçlendiriyor! Para otoritesi bünyesinde anlayış değişikliğini zorlayarak ve katılım bankacılığını destekleyerek, bu zor durumdan çıkılabileceğini hayal ediyorlar! Büyük ve uzun süreli sıkıntılar yaşanmadan, ekonominin genetik yapısında bir değişiklik olmayacağını ve zorlamanın fayda etmeyeceğini öngöremiyorlar!
Olumsuzlaşma eğilimi sergileyen küresel ve bölgesel koşullar ile mevcut dış politika tercihleri, ekonomik eğilimler üzerinde belirleyici oluyor; geleceğe yönelik beklentiler bozuluyor ve hareket yeteneği daralıyor. Gerçeklerden kaçmak ise çözüm olamıyor ve oluşan güvensizliğin yeni rekorlara koşmasına yardım ediyor!