Ekonomik ayrışmanın sonuçları
Her yılbaşında ekonomiye ilişkin riskler ve fırsatlar farklı senaryolar üzerinden paylaşılır. Hem uluslar üstü kuruluşlar hem de yatırım bankalarından onlarca rapor alırız.
Son 10 yılda bu raporların çoğunda gerek potansiyel risk olarak gerekse de mevcut durum tespiti anlamında; küreselleşmeden geri dönülmesi, uluslararası ticaretteki artışın yavaşlaması gibi unsurlar sayılır. Özellikle jeopolitik gerginliklerin yüksek seyretmesi, ülkelerin korumacı eğilimleri, pandemi gibi sebeplerle ticaretin yavaşladığını gözlemleyebiliyoruz.
Bu yavaşlamaya sebep olan unsurlar da artarak devam ediyor. En son Kızıldeniz’de İran destekli Husilerin gemileri hedef alması yine uluslararası ticarette önemli sonuçlar doğurdu. Henüz 2 yıl önce dünya ticaretinde, özellikle tarım ürünlerinde, önemli oyuncular olan Rusya ve Ukrayna’nın yaşadığı savaşın ticaret ve yoksul ülkeler üzerindeki etkisi herkesin malumu.
Biraz daha geriye gidersek 2016’daki Brexit ve Trump’ın seçilmesi de yine bu konudaki olumsuz gelişmelerden. Bu yıl da ABD seçimlerinde olası bir Trump galibiyetinin dış ticarete olumsuz yansıyacağı konusunda genel bir mutabakat söz konusu. Uluslararası ticaretin yavaşlamasının ya da sekteye uğramasının ülkeler özelinde olumlu – olumsuz sonuçları olsa da sistemin tamamına baktığımızda genel bir refah kaybına neden olduğunu görüyoruz.
Near-shoring, friend-shoring gibi dost ya da yakın ülkelerle ticareti artırma çabaları küresel enflasyon üzerinde de yukarı yönlü baskı yaratıyor. Ocak 2023’te IMF “Geoeconomic Fragmentation and the Future of Multilateralism” başlıklı bir not yayınladı. Jeoekonomik ayrışmanın gelişimi ve olası sonuçları analiz edilmiş. 1980’le 2008 krizi arasını liberalleşme dönemi olarak tanımlıyor ve Çin gibi gelişmekte olan ülkelerin de dünya ticaretine entegrasyonuyla dış ticaret hacminin çok hızlı yükseliş gösterdiğini vurguluyor rapor.
Tedarik zinciri yapısının özellikle imalat tarafında gösterdiği değişim bütün bir ekonomik ve siyasi sistemi etkiliyor. Ucuz işgücünün olduğu gelişmekte olan ülkelerde üretimin gerçekleştirilmesinin daha karlı olması bu ülkelerle olan ara malı ticaretinin de artmasına neden oluyor.
Ara malı ticareti nihai mal ticaretini geçmiş durumda. Daha da önemlisi kritik emtianın üretiminin belli ülkelerde yoğunlaşmış olması. Bu da olası bir kriz durumunda yumurtaların aynı sepette olmasının dezavantajlarını da beraberinde getiriyor. Pandemi sürecinde Çin üzerinden benzer bir durumu yaşamıştık. Korumacılık önlemlerinin teknolojinin ülkeler arasındaki transferinin önüne geçmesinin genel küresel teknolojik gelişmenin önünde engel oluşturduğu da ortaya konmuş raporda.
Özellikle etkin olmayan destekleme mekanizmaları, üretilen malların korumacılık nedeniyle satılmama riskine karşılık kısılan Ar-Ge harcamaları en temel etkinsizlik nedenleri olarak sıralanıyor. Kızıldeniz’deki çatışmaların sonuçları Yukarıda da bahsettiğim gibi uluslararası ticaretin önündeki problemlere her geçen gün yenisi ekleniyor. Ticaret gemilerinin Husilerin saldırıları sebebiyle rotalarını değiştirmelerinin sistemin tamamı için önemli sonuçları var.
St. Louis Fed’in yayınladığı çalışmaya göre uluslararası ticaretin %12’sinin Süveyş Kanalı üzerinden olmasına rağmen Kızıldeniz’de yaşananların etkileri çok daha büyük. Bu kanalı kullanamayan gemiler Güney Afrika’nın güneyinden malları taşımak zorunda kalıyorlar. Bu şekilde hizmet veren şirketlere olan talebin artması toplam taşımacılık maliyetini de yukarı çekiyor. Ekim sonundan bu yana navlun fiyatlarındaki artış %120 olmuş durumda.
Güney Afrika’yı dolaşarak mal taşımak yolu yaklaşık 6.500 km uzatırken, teslim sürelerini de 14 gün ileriye atıyor. Bunların da toplam maliyetler üzerinde doğal olarak önemli etkileri oluyor. Önümüzdeki dönemde küresel gerginlikler sönümlenmezse ekonomik etkilerin de artarak devam etmesini bekleyebiliriz. Bu etkilerin de fakir ülkelerde ya da zengin ülkelerin düşük gelirli kesimleri üzerinde daha yüksek hissedilmesi kaçınılmaz gözüküyor.