Ekonomideki patinaj sandığa yansımadı
Geçen Pazar yapılan yerel seçimlerin, iktidardaki Ak Parti’nin seçmen desteğini koruduğunu ortaya koyması piyasalarda olumlu karşılandı. Bu sonucu, ekonomik istikrarın güvencesi olarak algılayan ve gösterenler de oldu. 11 yıldan beri iktidarda bulunan ve ekonomiyi iyi yönettiğine dair, hala etkisi süren bir algı oluşturmayı başarmış olan bir partinin, seçmenden güvenoyu almasının olumlu karşılanması hiç şaşırtıcı değil. Bazı hükümet üyelerini istifaya zorlayan yolsuzluk iddiaları sonrasında doğan gerilimli ortamın seçimler sonrasında sona ereceği beklentisinin de bu olumlu tabloyu tamamladığı düşünülebilir. Bu sonucun ortaya çıkmasında, iktidardaki Ak Parti ile başlıca rakiplerinin seçim kampanyasındaki performansı da önemli rol oynadı. Ak Parti lideri Erdoğan, partisinin 11 yılda ekonomide bir mucize yarattığını hemen her seçim konuşmasında vurgularken muhalefet liderleri, adeta bir bozuk bir plak gibi, 17 Aralık’ta gündeme gelen yolsuzluk iddialarını tekrarlamayıp durdular. “Başçalan” gibi yakıştırmalarla Erdoğan’ı yere vuracaklarını sandılar. Erdoğan’ın seçmene sattığı “ekonomik mucize” hikayesinin aslında ekonomideki patinajı gizlediği hemen hiç vurgulanmadı. Ak Parti’nin ekonomi yönetiminde çok başarılı olduğu algısı değiştirilemedi. Ekonomideki patinaj Önceki gün açıklanan 2013 yılına ait ekonomik büyüme verileri değerlendirilirken de aslında 2008’den beri sürmekte olan büyük patinaj üzerinde fazla durulmadı sanki. Kişi başına gelirin 10.459 dolardan 10.718 dolara çıkmış olması bir başarı göstergesi gibi algılandı. Oysa hükümetin daha önce açıklamış olduğu 2013 – 2015 Orta Vadeli programında bile 2013 yılı sonunda kişi başına gelirin 11.318 dolara yükselmesi öngörülmüştü. Ak Parti iktidarının en çok övündüğü şeylerden biri, 2002 yılında 3.500 dolar dolayında olan kişi başına milli gelirin 2008 yılında 10.500 dolara yaklaşmış olması. Ak Parti iktidarının 2003-2008 döneminde, Türkiye’deki ve dünyadaki koşulları iyi değerlendirerek bir başarı hikayesine imza attığı söylenebilir. Ancak daha sonra ne olmuş? Türkiye’ye “teğet geçtiği” ileri sürülen küresel kriz nedeniyle 2009 sonunda 8.500 dolar dolayına gerileyen kişi başına gelirimiz ancak 2011 sonunda yeniden 10.500 dolara yaklaşabilmiş ve 2012 sonunda da bu düzeyde kalabilmiş. Önceki gün açıklanan veriler 2013 yılı sonunda da kişi başına gelirin 10.782 dolara yükseldiğini gösteriyor. 2008 sonunda 10.444 dolar olan kişi başına gelirimiz 5 yılda ancak 338 dolar artabilmiş, yani 5 yılda % 3.2’lik bir artış söz konusu. Buna “mucize” mi demek gerek, yoksa patinaj mı? Orta gelir tuzağı Son 11 yılda ekonomide bir mucize gerçekleştirdiğini iddia eden Ak Parti iktidarı, çok övündüğü ABD doları bazında kişi başına geliri 2008 – 2013 döneminde ancak % 3.2 artırabilmiş. Aynı dönemde Çin’in kişi başına geliri, dolar bazında 3.400 dolardan 6.600 dolara yükselmiş, yani % 94 artmış. Çin’deki gerçek mucize ile Ak Parti’nin çakma mucizesi arasında küçük(!) bir fark var. Buna karşın, rakipleri uyurken, Ak Parti ekonomiyi çok başarılı yönettiğini söyleyerek hala seçmenden oy alabiliyor. Küresel ekonomide önemli bir krizin yaşanması ve Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’ ülkelerinin çok yararlandığı koşulların değişmeye başlaması kuşkusuz dikkate alınması gereken etkenler ama bu Türkiye’deki patinajı açıklamaya yetmiyor. Türkonfed’in yaptırdığı önemli araştırmanın ve BETAM’ın raporlarının da gösterdiği gibi, Türkiye’nin kişi başına gelirini 10.500 dolar düzeyine getirdikten sonra “orta gelir tuzağı”na düşme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı da bir gerçek. Ekonomi literatüründe çok kullanılan deyimle, “mevcut ağaçların alçak dallarındaki olmuş meyveleri toplayarak” Türkiye ekonomisini 3.500 dolardan 10.500 dolara getiren Ak Parti iktidarı “orta gelir tuzağı”nı aşmak için gerekli olan bilgi birikiminden ve yönetim anlayışından uzak görünüyor. Türkiye’nin asıl dramı, Ak Parti iktidarının Türkiye’yi yeni hedefl ere yöneltme kapasitesinin sınırına dayandığı noktada, dünyadaki şaşırtıcı gelişmeleri de izleyerek bize yeni ufuklar açabilecek bir farklı seçeneğin ortada olmaması. Bu da Türkiye’nin ve ekonominin geleceği için iyimser olmayı zorlaştırıyor.