Ekonomideki çıkmazın ardındaki gerçekler

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Türkiye’nin ve dünyanın karşısındaki en büyük tehlike, gerçeklerin algı operasyonlarıyla perdelenmesi ve gerçeklerle yüzleşme kaçınılmaz hale geldiğinde büyük şokların yaşanması.
Önceki gün TUİK tarafından açıklanan verilere göre Türkiye’nin kişi başına milli geliri 2018 yılı sonunda 9,632 dolar. Dönüp bakıyorum 2007 yılı sonunda Türkiye’nin kişi başına milli geliri 9,656 dolarmış. 2008 yılında 10 bin dolar sınırı ilk kez aşıldığında düğün bayram havası estiren Ak Parti iktidarının on yıl sonra ülkeyi getirdiği nokta bu. Yeniden yükselişe geçmek de hiç kolay olmayacak.

Bu çarpıcı tablo ortadayken Ak Parti’nin ekonomiyi iyi yönettiği masalını anlatmaya devam edenlerin algı manipülasyonuyla pompaladığı hikaye ise şu: Geçen yıl Türkiye ekonomisi hızlı büyüme rotasındayken başta ABD olmak üzere dış güçler bu gidişi durdurmak için Türk lirasını hedef alan büyük bir saldırıya geçti ve Türkiye krize sürüklendi.

Gelişmeleri yakından izleyenler bunun nasıl bir uydurmasyon olduğunu çok iyi biliyor. Ben kendi hesabıma, şimdi Ak Parti’nin İzmir belediye başkanı adayı olan, dönemin ekonomi bakanı Nihat Zeybekçi’nin hükümetin büyüme rekoru kırma iddiasını açıkladığı Kasım 2017 başıyla Haziran 2018 sonu arasında bu rekor kırma hevesinin ülkeyi krize sürükleyeceğini belirten 27 yazı yazmışım bu köşede. İktidarın siyasi amaçlarına varmak için ekonomi üzerinden riskli bir oyun oynadığı ve sonunda ülkeyi resesyona sürükleyeceği çok açıktı o dönemde.

Dünyadaki para borsa oyunu

Dünya ekonomisinde ve finans piyasalarında da, küresel krizin ilk sinyallerinin alındığı 2007 yılından bu yana yaşananlar çok ilginç bir noktaya getirdi dünyayı. Bu noktaya nasıl gelindiğini anlatmak için öncelikle ABD borsalarındaki gelişmeleri hatırlamak gerekiyor. Tam on yıl önce, 9 Mart 2009 günü, geniş tabanlı S&P 500 endeksi dibe vurmuş ve 2007 yılındaki zirvesine göre %57 değer kaybetmişti. Tam on yıl sonra 9 Mart 2019’da gelinen noktada ise S&P 500’deki değer artışının % 305’i, yaratılan ek değerin ise 30 trilyon doları bulduğu anlaşılıyor.
Bu muazzam değer artışından kimin yararlandığına baktığımızda başka bir çarpıcı gerçekle karşılaşıyoruz. New York Üniversitesi’nden Prof. Ed Wolf’un yaptığı bir araştırmaya göre, 2007 yılında ABD’nin en zengin %10’unu oluşturan aileler ABD borsalarındaki toplam değerin %81’ine sahipken bu oran 2016 yılında %84’e yükselmiş. 30 trilyon dolarlık pastanın nasıl dağıldığı konusunda iyi bir fikir veriyor bu araştırma.

Krizin dip noktasında başlayan borsalardaki bu çarpıcı yükselişin nasıl sağlandığına baktığımızda ise, ABD Merkez Bankası’nın (FED) devreye girerek piyasalara pompaladığı 4 trilyon dolara yakın paranın büyük bir bölümünün borsalara yöneldiğini ve hızlı yükselişin temel nedeni olduğunu görüyoruz. FED’in geçen yılın sonunda, FED’in faiz oranlarını yükseltme ve bilançosunu küçültmeye devam etme yolunda adım atma girişiminin ABD borsalarında neden paniğe yol açtığı ve FED’in neden geri adım atmak zorunda kaldığı da kolaylıkla anlaşılıyor.

Küresel kriz neden bitmiyor?

Şimdi bugün gelinen noktada dünyada yaşanmakta olan gelişmeler, dünya ekonomisinde beklenen geniş tabanlı, sürdürülebilir büyümenin neden gerçekleşmediğini de açıklıyor. Dünya ekonomisi, küresel talebin canlanacağı ve geniş kesimin yararlanacağı bir büyümeye geçemiyor çünkü dünya ekonomisinin yönünü, muazzam bir varlık birikimine sahip olan küçük bir azınlık, yani dünyanın büyük zenginleri belirliyor. Bu grubun ve onlara hizmet veren finans sektörünün derdi bu devasa servetlere getiri sağlamak. Bu sonucu elde etmek için de bütün siyasi güçlerini ve manipülasyon yeteneklerini de kullanarak paranın borsalara ve finansal varlıklara akmasını sağlamaya çalışıyorlar.

Çoğu geçim derdinde olan ve bir değer yaratarak para kazanmak isteyen insanlar ise halinden şikayetçi olan ve farklı siyasi arayışlara giren geniş kitleleri oluşturuyor. Büyük varlık sahiplerinin belirleyici olduğu ve eşitsizliğin arttığı bir ortamda algı operasyonlarını aşarak tehlikeyi görmenin ve gerçeklerle yüzleşmenin önemi artıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar