Ekonomide yumuşak iniş arayışı

Serhat GÜRLEYEN
Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

Türkiye 2011 yılının ilk yarısında gelişmekte olan ülkeler arasında en kötü performans gösteren piyasalar arasında yer aldı. Küresel risk iştahındaki bozulma, ekonominin aşırı ısındığına yönelik endişeler, Merkez Bankası'nın uyguladığı "yeni normal" politikalar ile intizamlı bir düzeltme sağlanılacağına güvenilmemesi kötü performansımızın arkasındaki temel gerekçeleri oluşturuyor.

Türkiye dünya ekonomisinin durgunluktan çıkmaya çalıştığı 2009, 2010 yıllarında hızlı büyümesi ve yüksek karlılığıyla gelişmekte olan ülkeler arasında en dikkat çeken piyasalardan birisiydi. Yakın komşularımız Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan sorunlara rağmen Türkiye ekonomisi yılın ilk yarısında da hızlı büyümesini sürdürdü.

Ekonominin istikrarlı, dış kaynağın bol ve reel faizlerin düşük olması son yıllarda şirketlerin yatırımlarında ve hane halkının tüketim harcamalarında sert bir artışa neden oldu. Harcamalardaki artış ağırlıklı olarak kredilerdeki büyüme ile finanse edildi. Harcamaya istekli genç nüfus, borçluluğu düşük hane halkı, kaldıracı düşük bankacılık sektörü ve borçlanma ihtiyacı azalan kamu sektörü kredilerin artışına dayalı bir büyüme modelinin uygulanmasına imkan verdi.  

Ancak Son yıllardaki hızlı büyüme giderek bozulan bir cari denge pahasına elde edildi. İç ve dış talep arasındaki farkın artması ve başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarındaki artış cari açığın milli gelirin %8'i gibi sürdürülemeyecek seviyelere çıkmasına yol açtı.

Küresel likiditenin bol olması hızla büyüyen cari açığın finansmanının yakın zamana kadar bir sorun olarak görülmemesini sağıyordu. Ancak Haziran sonu itibarıyla QE2 programının sonuna gelinmesine rağmen Bernanke'nin yeni bir program açıklamaması Türkiye gibi cari açığını kısa vadeli borç ve portföy hareketleriyle finanse eden ülkelerin risk algısını artırdı.

Dış açıktaki rekor artıştan ve kredilerdeki hızlı büyümeden rahatsız olan ekonomi yönetimi 2010 yılı Kasım ayından itibaren daraltıcı politikalar kullanmaya başladı. Genel seçimler öncesinde sıkı maliye politikası kullanma şansı sınırlı olduğu için ekonomi yönetimi ağırlıklı olarak para politikasını kullanmak zorunda kaldı.

Sıcak paranın ekonomik dengeleri bozacağı endişesiyle ekonomi yönetimi faiz dışı araçlarla para politikasını sıkılaştırmaya çalıştı. Bu amaçla Merkez Bankası faiz oranlarını düşürüp, munzam karşılık oranlarını önemli oranda artırırken, BDDK perakende kredilerin kullanımını zorlaştırıcı önlemler aldı. Ancak alınan önlemlere rağmen bugüne kadar kredi büyümesinde bir yavaşlama sağlanamadı.

Orta vadede Türkiye'de piyasaların yönü enflasyonu ve cari açığı makul sınırlar içinde tutarak büyüme cephesinde sağlayacağımız başarıya bağlı olarak belirlenecek. Önümüzdeki aylarda şekillenecek olan Finansal İstikrar Komitesi bünyesinde Merkez Bankası, Hazine, BDDK ve Maliye Bakanlığı yetkililerinin bir araya gelerek finansal istikrarı korumak üzere kapsamlı bir program açıklamasını bekliyoruz. Kredi büyümesini yavaşlatmak üzere BDDK tarafından alınacak tedbirler ve maliye politikasında sıkılaşma söz konusu paketin özünü oluşturacak.

Alınacak tedbirler ekonominin aşırı ısındığına yönelik endişeleri azaltıp, ekonomide intizamlı bir düzeltme sağlanılacağına güvenilmesini sağlayarak Türkiye piyasalarının kötü performansını düzelebilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Petrol şoku sonrası… 23 Eylül 2019
Ağlatma beni Arjantin… 02 Eylül 2019
Emin liman aranıyor… 26 Ağustos 2019