Ekonomide yavaşlama işaretleri
Yaşanan gelişmeler küresel risk iştahındaki iyileşmeyi desteklemeye devam ediyor. Yunanistan’ın borçlarını yeniden yapılandırması %95’i aşan bir katılımla tamamlanarak önümüzdeki döneme yönelik önemli bir belirsizliği ortadan kaldırdı. Çin’in tüketici enflasyonunun yüzde 3.2 ile son 20 ayın en düşük seviyesine gerilemesi Asya piyasalarının yükselmeye devam etmesini sağladı. ABD tarım dışı istihdam verisinin beklentilerden yüksek gelmesi piyasalardaki olumlu havayı destekledi.
Türkiye hisse senetleri küresel piyasalardaki yükselişe sınırlı düzeyde katılabildi. Beklentilerden çok düşük gelen ocak ayı üretim rakamları ve brent petrol fiyatlarınının yeniden 125 doların üzerine çıkması İMKB’deki yükselişi yavaşlattı. Avrupa borsalarında yukarı yönlü dalgalı bir seyir izlenen ortamda MSCI Türkiye endeksinin mart başından beri kaybı yüzde 5’e yaklaştı.
TÜİK’in yayınladığı verilere göre sanayi üretimindeki büyüme Ocak ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre göre yüzde 1.5 artış ile, piyasanın yüzde 4’lük beklentisinin belirgin şekilde altında kaldı. Bir gözlemden çıkıp Türkiye ekonomisinde sert iniş başladı demek istemiyoruz. Ama büyümede aşağı yönlü düzeltmenin başladığı görülüyor.
Üretimdeki sert yavaşlama trend değişikliğinden çok aralık ayında stoklardaki artış veya normalden daha zorlu kış şartları gibi arizi nedenlerden kaynaklanabilir. şirketlerle yaptığımız görüşmelerde önümüzdeki aylarda ekonomide sert bir iniş olacağına yönelik bir işaret almadık. Ama kredilerin artışındaki gerilemenin de ekonomideki yavaşlamayı desteklediğini vurgulayalım.
Türkiye ekonomisi 2010-2011 yıllarındaki sürdürülemez büyüme döngüsünden çıkıyor. Ekonominin aşırı ısındığı, cari dengenin sürdürülemez boyutlara yükseldiği, enflasyonun yeniden çift hanelere ulaştığı dönemi geride bırakıyoruz. Ekonomideki yavaşlamanın iç ve dış dengenin kademeli olarak düzeldiği yumuşak bir inişle mi yoksa sert bir inişle mi olacağını zaman gösterecek. Bizim görüşümüz ekonomideki yavaşlamanın sert inişle olma ihtimalinin daha yüksek olduğu yönünde.
Şubat başındaki yazımızda İMKB’de yaşanan yükselişi erken gelen baharın müjdesi değil kıs güneşi olarak gördüğümüzü yazmıştık. Avrupa Merkez Bankası’nın bankalara 1 trilyon euro uzun vadeli ve ucuz finansman sağlaması bankaları rahatlatarak İtalya ve İspanya gibi sistemik risk yaratacak ülkelerin borçlanma faizlerinin yüzde 5’in altına gerilemesini sağladı. Avrupa borsalarında sert bir yükseliş yaşanmasına rağmen İMKB şubat ayında mevduat faizlerinin biraz üzerinde getiri sağlayabildi, mart başından beri de yüzde 5’e yakın değer kaybetti.
Bizim görüşümüzde bir değişiklik yok. Mevcut fiyatların gerek Avrupa gerekse Orta Doğu’daki riskleri tam olarak yansıttığına inanmıyoruz. Düşük faiz ve bol likidite ile gelişmiş ülkelerdeki aşırı borç sorununun aşılacağına inanmıyoruz.
Gelişmiş ülkelerde uygulanan genişleyici politikalar sonucu Fed’in bilanço büyüklüğü milli gelirin yüzde 20’sine, İngiltere Merkez Bankası’nın bilançosu milli gelirin yüzde 21’ine Avrupa Merkez Bankası’nın bilançosu milli gelirin üçte birine ulaştı. Parasal genişlemeyi daha fazla artırararak ekonominin canlandırılması şansı kalmadı.
Gelişmiş ülkelerin uzun süre düşük hızla büyüyeceği bir konjonktüre girdik. Düşük borç seviyesi, güçlü kamu maliyesi ve sağlam bankacılık sektörü sayesinde Türkiye küresel krizden görece az yara alarak çıkmayı başardı. Ancak en büyük dış ticaret ortağımız ve finansman sağlayıcımız Avrupa’nın durgunluğa girmek üzere olduğu bir küresel konjonktürden ekonomide sert inişe yol açmadan çıkmak kolay değil.
Kıssadan hisse ekonomi cephesinde belirsizlikler devam ediyor. Sene başından beri elde edilen karlara güvenip zafer sarhoşluğuna kapılmayalım. 2012 yılının kalanı büyük kazançların elde edildiği değil ana paranın korunmasının önemli olduğu bir dönem olacak.