Ekonomide sürdürülebilirlik için kadın emeği
Kadın işgücüne yönelik yapılan bilimsel araştırmalardan anlaşılacağı üzere, kadının işgücüne teşvik edilmesi, ekonomik büyüme ve kalkınma ile yakından ilişkilidir.
Yakın dünya tarihi incelendiğinde savaşlar ve ekonomik krizler iç içe geçmiş bir döngü içerisinde birbirini besliyor. Diğer taraftan günümüz ekonomik koşullarına bakıldığında ise teknolojik dönüşümün bozguna uğrattığı bir ekonomiyle iç içe geçmiş küresel ısınma ve jeopolitik tansiyon gibi insanlığın felaketini hazırlayacak türden bir yapısal değişimi de gözlemleriz.
Kadın ise tüm bu tarihsel süreç boyunca sürdürdüğü eşitlik mücadelesinden bir takım kazanımlar elde etmiş olsa da hiçbir zaman sosyal normların dayattığı önyargılardan azade olamamıştır.
Daha konvansiyonel haliyle kadın hakları kavramının günümüzde pozitif ayrımcılık terimine dönüşmüş olduğunu hesaba katacak olursam da henüz kat edilecek çok fazla yol olduğu anlaşılacaktır. Kadınların toplumun diğer kişileriyle eşit haklara sahip olmasının ana unsuru aileden başlayarak, eğitim ve iş/sosyal hayata uyumlanmasından geçmekte.
Günümüz dünyasının zorlu dinamiğinde ise tüm bu kavramları çevreleyen bir ekonomik özgürlük meselesi var. Öyleyse kadınların ailede annenin eğitim ve sosyokültürel donanımından başlamak üzere tüm bir yaşamı boyunca ihtiyaç duyacağı en temel özgürlük, ekonomik alanda başlamaktadır şeklinde bir çıkarım yapılabilir ki; işte burada karşımıza kadın istihdamı çıkmaktadır.
Kadın istihdamında mevcut görünüm
OECD üye ülkelerde ve AB üyesi ülkelerde istihdamda kadın ve erkek oranları arasındaki farka ya da bir başka deyişle istihdamda toplumsal cinsiyet açığı oranlarına bakıldığında; OECD üye ülke ortalamasında istihdamda toplumsal cinsiyet açığı oranı yüzde 12,1 ve AB üyesi ülkelerde de yüzde 10,7 olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde ise bu oran yüzde 34,6!
Diğer bazı göstergelere bakılacak olursa*;
-Kamuda istihdamının yüzde 34’ü kadın.
-Geniş tanımlı kadın işsizliği oranı yüzde 35,7.
-12 milyona yakın kadın; ailevi ve kişisel nedenler ve ev işleri dolayısıyla çalışma hayatına katılamıyor.
- İstihdamdaki kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı çalışıyor.
-3 milyon 248 bin kadın sosyal güvenceden yoksun.
Ayrımcılığa neden pozitif ayrımcılık?
Çünkü kadın, toplumun öteki kesimleriyle eşit haklara sahip bir birey olsa idi pozitif bir ayrımcılığa da gerek kalmazdı.
Sorun sadece istihdama katılımla da çözülmüyor; Dünya Bankası Kadınlar, İş Dünyası ve Hukuk 2024 Raporu’na göre kadınlar, erkeklere ödenen her 1 dolara karşılık sadece 77 sent kazanıyor ve ortalama saatlik ücret farkı yüzde 14.
Ülkemizde ise bu oranı hesaplamak, kadının istihdama bu denli düşük katılımıyla bir hayli yanıltıcı gözüküyor. Ücret farkları, kadına ailesinde yüklenen ücretsiz işlerin ağır sorumluluğu kariyer hayatında yıllar içerisinde erkeklerin altına düşülmesini beraberinde getiriyor. Üstelik iş hayatında yükselmek için kadınların daha yüksek bir donanıma ihtiyacı var ki bu da cam tavan metaforunu karşımıza çıkarır.
Cam tavanın kalınlığını hissetmek için yakın zamanda yaşadığımız ekonomik krizlere bakmak yeterlidir. Pandemide en fazla işgücü kaybına uğrayarak ya da uzaktan çalışma formunda en fazla sömürülen kesim olarak kadını merkeze alabiliriz.
Buraya kadar ifade ettiğim veriler ve bağlam, genellikle 8 Mart Dünya Kadın Günü’ne özel olarak atıfta bulunulan çarpıcı gerçeklerdir. Bu gerçekleri günümüzün ekonomisiyle ilişkilendirdiğimizde eşitlik için katılım ve fırsat eşitliğinin ötesinde sürdürülebilir bir gelişmişlik halinin şifrelerine ulaşılabilir:
Gelişmiş ülkelerdeki teknolojik rekabet, savaşlar ve artan jeopolitik gerilim ile başkalayan, dönüşen bir ekonomiden geçiyoruz. Bu dönüşümden yeteri kadar pay alabilmek için üretim ve istihdamda verimliliğin artırılması artık toplumda bir uzlaşı noktasıdır. Ancak verimliliği artırmanın yolu da eşitlikçi, nitelikli ve katma değerli bir işgücü, dolayısıyla sürdürülebilir beşeri sermayeden geçiyor.
Ancak günümüzde kadınların yükseköğrenim görme oranı çok yükselmiş olmakla beraber, beyaz yakalılardaki ücret ve istihdam yapısının giderek, firma sayısına göre fazladan yaratılan işgücü nedeniyle tahribe uğradığı da görülmektedir.
Kadın işgücüne yönelik yapılan bilimsel araştırmalardan da anlaşılacağı üzere, kadının işgücüne teşvik edilmesi, ekonomik büyüme ve kalkınma ile yakından ilişkilidir. Tam da bu nedenle kadın istihdamının önündeki engellerin tespit edilmesi bu engellerin önlenebilmesi için de oldukça önemlidir.
Ez cümle eğitimde kalitenin arttırılmasına paralel olarak, kadınların iş gücü piyasasına katılmalarına olanak sağlamak için ulusal sanayinin ihtiyaçlarına dayalı kadın girişimcilik programları ve politikalarının hayata geçirilmesi ülkemiz açısından daha çok önem kazanmaktadır.
* OECD ve TÜİK