Ekonomide sürdürülebilirlik için kadın emeği

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM [email protected]

Kadın işgücüne yönelik yapılan bilimsel araştırmalardan anlaşılacağı üzere, kadının işgücüne teşvik edilmesi, ekonomik büyüme ve kalkınma ile yakından ilişkilidir.

 Yakın dünya tarihi incelendi­ğinde savaşlar ve ekonomik krizler iç içe geçmiş bir döngü içe­risinde birbirini besliyor. Diğer taraftan günümüz ekonomik ko­şullarına bakıldığında ise tekno­lojik dönüşümün bozguna uğrattı­ğı bir ekonomiyle iç içe geçmiş kü­resel ısınma ve jeopolitik tansiyon gibi insanlığın felaketini hazırla­yacak türden bir yapısal değişimi de gözlemleriz.

Kadın ise tüm bu tarihsel sü­reç boyunca sürdürdüğü eşit­lik mücadelesinden bir takım kazanımlar elde etmiş olsa da hiçbir zaman sosyal normların dayattığı önyargılardan azade olamamıştır.

Daha konvansiyonel haliyle ka­dın hakları kavramının günümüz­de pozitif ayrımcılık terimine dö­nüşmüş olduğunu hesaba katacak olursam da henüz kat edilecek çok fazla yol olduğu anlaşılacaktır. Kadınların toplumun diğer kişile­riyle eşit haklara sahip olmasının ana unsuru aileden başlayarak, eğitim ve iş/sosyal hayata uyum­lanmasından geçmekte.

Günümüz dünyasının zorlu dinamiğinde ise tüm bu kavramları çevreleyen bir ekonomik özgürlük meselesi var. Öyleyse kadınların ailede an­nenin eğitim ve sosyokültürel donanımından başlamak üzere tüm bir yaşamı boyunca ihtiyaç duyacağı en temel özgürlük, ekonomik alanda başlamakta­dır şeklinde bir çıkarım yapıla­bilir ki; işte burada karşımıza ka­dın istihdamı çıkmaktadır.

Kadın istihdamında mevcut görünüm

OECD üye ülkelerde ve AB üye­si ülkelerde istihdamda kadın ve erkek oranları arasındaki farka ya da bir başka deyişle istihdam­da toplumsal cinsiyet açığı oran­larına bakıldığında; OECD üye ül­ke ortalamasında istihdamda top­lumsal cinsiyet açığı oranı yüzde 12,1 ve AB üyesi ülkelerde de yüz­de 10,7 olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde ise bu oran yüzde 34,6!

Diğer bazı göstergelere bakı­lacak olursa*;

-Kamuda istihdamının yüzde 34’ü kadın.

-Geniş tanımlı kadın işsizliği oranı yüzde 35,7.

-12 milyona yakın kadın; aile­vi ve kişisel nedenler ve ev işleri dolayısıyla çalışma hayatına katı­lamıyor.

- İstihdamdaki kadınların yüz­de 30,8’i kayıt dışı çalışıyor.

-3 milyon 248 bin kadın sosyal güvenceden yoksun.

Ayrımcılığa neden pozitif ayrımcılık?

Çünkü kadın, toplumun öteki kesimleriyle eşit haklara sahip bir birey olsa idi pozitif bir ay­rımcılığa da gerek kalmazdı.

Sorun sadece istihdama katılım­la da çözülmüyor; Dünya Banka­sı Kadınlar, İş Dünyası ve Hukuk 2024 Raporu’na göre kadınlar, er­keklere ödenen her 1 dolara karşı­lık sadece 77 sent kazanıyor ve or­talama saatlik ücret farkı yüzde 14.

Ülkemizde ise bu oranı hesap­lamak, kadının istihdama bu denli düşük katılımıyla bir hayli yanıl­tıcı gözüküyor. Ücret farkları, ka­dına ailesinde yüklenen ücretsiz işlerin ağır sorumluluğu kariyer hayatında yıllar içerisinde erkek­lerin altına düşülmesini berabe­rinde getiriyor. Üstelik iş hayatın­da yükselmek için kadınların da­ha yüksek bir donanıma ihtiyacı var ki bu da cam tavan metaforu­nu karşımıza çıkarır.

Cam tavanın kalınlığını his­setmek için yakın zamanda yaşa­dığımız ekonomik krizlere bak­mak yeterlidir. Pandemide en faz­la işgücü kaybına uğrayarak ya da uzaktan çalışma formunda en faz­la sömürülen kesim olarak kadını merkeze alabiliriz.

Buraya kadar ifade ettiğim ve­riler ve bağlam, genellikle 8 Mart Dünya Kadın Günü’ne özel olarak atıfta bulunulan çarpıcı gerçek­lerdir. Bu gerçekleri günümüzün ekonomisiyle ilişkilendirdiğimiz­de eşitlik için katılım ve fırsat eşitliğinin ötesinde sürdürülebi­lir bir gelişmişlik halinin şifrele­rine ulaşılabilir:

Gelişmiş ülkelerdeki teknolojik rekabet, savaşlar ve artan jeopoli­tik gerilim ile başkalayan, dönü­şen bir ekonomiden geçiyoruz. Bu dönüşümden yeteri kadar pay ala­bilmek için üretim ve istihdamda verimliliğin artırılması artık top­lumda bir uzlaşı noktasıdır. An­cak verimliliği artırmanın yolu da eşitlikçi, nitelikli ve katma değerli bir işgücü, dolayısıyla sürdürülebilir beşeri sermaye­den geçiyor.

Ancak günümüzde kadınların yükseköğrenim görme oranı çok yükselmiş olmakla beraber, beyaz yakalılardaki ücret ve istihdam yapısının giderek, firma sayısına göre fazladan yaratılan işgücü ne­deniyle tahribe uğradığı da görül­mektedir.

Kadın işgücüne yönelik yapılan bilimsel araştırmalardan da anla­şılacağı üzere, kadının işgücüne teşvik edilmesi, ekonomik büyüme ve kalkınma ile yakından ilişkili­dir. Tam da bu nedenle kadın istih­damının önündeki engellerin tes­pit edilmesi bu engellerin önlene­bilmesi için de oldukça önemlidir.

Ez cümle eğitimde kalitenin arttırılmasına paralel olarak, ka­dınların iş gücü piyasasına katıl­malarına olanak sağlamak için ulusal sanayinin ihtiyaçlarına dayalı kadın girişimcilik prog­ramları ve politikalarının haya­ta geçirilmesi ülkemiz açısından daha çok önem kazanmaktadır.

* OECD ve TÜİK

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar