Ekonomide son durum
Yurtiçinde en kötüyü geride bıraktığımıza yönelik çeşitli sinyaller gelmeye devam ediyor. Geride bıraktığımız haftanın başında açıklanan sanayi üretim endeksine göre, mevsimlik hareketler ve işgünü sayısındaki farklılıklar gibi bizi ilgilendirmeyen unsurlar dışlandığında sanayi üretiminin bir yıl öncesinin aynı ayına göre yüzde 7,5 oranında arttığı anlaşıldı. Bu veriyle sanayi üretiminde en kötüyü 2009'un ilk çeyreğinde yaşadığımız ve o dönemden sonra üretimin sürekli artış kaydettiği iyice belirginleşti (Grafik 1).
İstihdamda ise işsizliği azaltacak şekilde üretimdeki toparlanmaya paralel bir toparlanmanın hemen gerçekleşmesini beklememek gerekiyor: Ürettiğim mala olan talep arttıysa hemen daha fazla işçi istihdam etmiyorum. Çalışanlarıma fazla mesai yaptırıyorum bir süre. Sonra bu talep artışının kalıcı olduğuna kanaat getiriyorsam, çalıştırdığım kişi sayısını artırıyorum. Ek olarak işgücüne sürekli katılım oluyor. Bu durumda üretim artsa bile belli bir noktaya kadar işsizlik düşmüyor.
Krizlerin sonuçlarını araştıran çalışmaların bulguları da bu yönde. Bu çalışmalardan bir tanesi, ekonomik küçülme döneminin krizlerde ortalama 1,7 yıl sürmüş olmasına karşın, işsizlik artışının 4,8 yıla yayıldığını vurguluyor. Hafta başında açıklanan işsizlik verilerimiz de benzer bir olguya işaret ediyor. İşsizlik oranındaki artış azaldı; ama sonuç olarak işsizlik oranı artmaya devam ediyor. Küresel krizin tüm şiddetiyle hissedilmeye başlandığı 2008'in kasım ayında işsizlik oranı bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla 2,1 puan artarak yüzde 12,6'ya yükselmişti. Son açıklamaya göre 2009'un kasım ayında işsizlik oranı yüzde 13,1'e yükseldi: 0,5 puan artış var. Tarım dışı işsizlik oranındaki artış eğiliminin daha hızlı frenlendiğini de belirteyim. Bu da elbette olumlu bir gelişme.
Öte yandan, 'an'ı unutup geçmişle bugüne birlikte bakarsanız, kriz öncesindeki duruma dönmemiz için alacak mesafemiz olduğu ortaya çıkıyor. Sonuçta, işsizlik oranındaki artış hızının yavaşlamasından söz ediyoruz. Ya da Grafik 1'de olduğu gibi, sanayi üretimimizin 2009'un başından beri artmasına karşın hala eski zirve noktasından uzakta olduğunu görüyoruz.
Peki, yüzümüzü geleceğe döndürdüğümüzde ne görüyoruz? Bankacılık sektörünün şirketler kesimine ve tüketicilere açtığı kredi miktarında artış sürüyor. Bu hem tüketici hem de toplam krediler için geçerli. Grafik 2'deki ilk boyalı alan bu kredilerin kriz öncesindeki zirve değerlerini işaretliyor. İkinci ve üçüncü boyalı alanlar bir daha aynı zirveye ne zaman ulaşıldığını gösteriyor. İkinci boyalı alan tüketici kredileri için. Kısacası, her iki kredi göstergesi de kredi genişlemesinin sürdüğünü ve kriz öncesinde ulaşılan değerlerin çoktan aşıldığını belirtiyor.
Elbette bu göstergelere bir de enflasyondan arındırarak bakmak gerekiyor. Öyle bakınca da resim çok farklı değil. 2009'un başından bu yana geçen bir yılda toplam krediler yüzde 11,6, tüketici kredileri ise yüzde 11,2 oranında artmış. Bu artışlar aynı dönemdeki gerçekleşen enflasyon oranının üzerinde. Kısaca, kredi miktarında gerçek bir artış var.
Üretimimiz açısından bir diğer önemli gösterge ise ihracat pazarlarımızın ekonomik durumu. Almanya'nın, geride bıraktığımız yıla ilişkin dördüncü çeyrek büyüme rakamı açıklandı ve beklenen ılımlı büyümenin gerçekleşmediği anlaşıldı: Almanya ekonomisi yerinde saymış son çeyrekte. Üstelik Almanya'yı küçülmekten kurtaran ihracat performansı olmuş. Farklı bir ifadeyle, sadece iç tüketim ve yatırımlar dikkate alındığında Almanya'nın küçüldüğü anlaşılıyor. En çok ihracat yaptığımız ülkenin Almanya olduğu dikkate alındığında bizim açımızdan olumsuz bir gelişme bu. Elbette 2010'da da sürerse. 2010 büyüme beklentisi yüzde 1,2 ile 1,7 arasında değişiyor. 2008'de bu değerin yüzde 1, geçen yıl ise eksi yüzde 4,9 olduğu belirteyim.
Bu son açıklanan veri, bundan sonraki tahminleri ne ölçüde değiştirir bilemiyorum; ama şimdilik bizim açımızda çok da korkulacak bir şey yok. Yine de dikkatli olmak gerekiyor. Bu gereklilik sadece AB bölgesi için açıklanan son büyüme tahminlerinin beklenenden düşük çıkmasından kaynaklanmıyor. Bizim açımızdan daha önemlisi İspanya, Portekiz ve Yunanistan'da olan biten. Özellikle de Yunanistan. Onu da başka bir yazıda ele alırım.