Ekonomide sinyaller bozuluyor

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

Referandum işi dikkatleri dağıttı. Sonuçta bir oylama yapılacağı, eğilimler belirleneceği için referanduma giden süreçler de aynen bir seçim gibi gerilim ve dikkat dağılımına neden olurlar. Bu noktada bir istisna değiliz. Hatta tersini söylemek belki daha doğru bile olabilir. Bu tür oya dayalı süreçler bizde kafaları daha çok karıştırır, daha fazla gerilim yaratır. Gündemdeki referandum da böyle etkiler yaratıyor. Ama bu defa daha fazlası var. Adeta yedi düvele kapıştığımız ortam kafa karışıklığı ölçüsünü ve gerilim dozunu tavan vurdurdu. Bu bizim sıcak kanlı olmamızdan da kaynaklanıyor kuşkusuz ama iktidarın gerilim-korku siyasetinin bu eğilimleri beslediğinde da fazla bir tereddüt yok. Sanırım Nisan’ın ortasına kadar bu vaveyla ile gideceğiz.

Siyasetin ağırlıklı olduğu bu tür ortamların bir başka sonucu da ekonomiyi biraz geri plana atmamız oluyor. Referandum konjonktüründe de durumun böyle olduğunu gözlüyorum. Gözlemcilerin dikkati ve yazma istekleri referanduma takılmış gibi görünüyor. Oysa ekonomide gidişat pek iyi görünmüyor. İktisadi faaliyete ilişkin sinyaller bozuluyor. Biz referanduma sarmışken iki yeni set veri geldi. Birisi dış ekonomik ilişkilerimize ilişkin bilgiler taşıyor. Ödemeler dengesi verileri son birkaç yıldır yakaladığımız olumlu eğilimin bu yılın başı itibariyle tersine döndüğüne işaret ediyor. İkinci veri seti ise içerideki önemli bir alanla ilgili. Kasım-aralık-ocak aylarının ortalaması olarak hesaplanan aralık ayı istihdam ve işsizlik verileri bu alanda da bir bozulma yaşandığına işaret ediyor.

Türkiye ekonomisinin cari işlemler dengesinde bir süredir kayda değer bir düzelmenin yaşandığını gösteriyordu. Dış ticaret açığımız geriliyor, cari açığımız ise ciddi ölçüde daralıyordu. Bunun iki temel nedeni olduğunu biliyoruz. Ticaret açığının gerilemesi ilk adımda büyümenin yavaşlamasının ithalatı daraltıcı etkisinden kaynaklandı. Aynı süreçte ihracatımız da, daha küçük ölçekte tabii, yavaşladı. Bu da ihracat pazarlarımızdaki durgunluktan kaynaklandı. Sonuçta dış ticaret açığımızda genel bir daralma oldu ve bu da cari açığımızı dizginledi. Bu genel eğilimlere daha sonra özel bir unsur daha eklendi. Enerji (petrol) fiyatındaki düşmenin sonucunda önemli bir petrol ithalatçısı olan Türkiye’de enerji faturası küçüldü, ticaret açığımız daraldı ve cari denge açığımızda da kendi ölçülerimize göre hatırı sayılır bir düşme oldu. Genelde “dış açık ülkesi” olan Türkiye ekonomisi için önemli bir kazanım sağladı bu gelişmeler. Bu imkan nasıl değerlendirdiğimiz meselesi ayrı bir konu. Ama başından beri ekonomide büyümenin hızlanacağı ve petrol fiyatlarının yeniden yükselmeye başlayacağı, bunun sonucu olarak cari denge açığındaki daralmanın bir noktada tersine döneceği ve dış açığın yeniden temel bir sorun haline geleceği biliniyordu. Dış açığın, adeta dipten gelen bir eğilim gibi, yeniden yükselme moduna girmeye başladığı son ayların ödeme dengesi tablolarında görünüyordu. Ancak, cari açığın yıllık boyutunun yavaşlayarak da olsa küçülmesini sürdürmesi gelmekte olan sorunun gündeme girip tartışılmasını engelledi. Şimdi sorun somut olarak görünür hale geldi. Gündeme de girdi sayılır. Aylık bazda aralık ayında 2.2 milyar dolar olan cari açık ocak ayında 2.7 milyar dolara yükseldi. Yıllık bazda ise aralık 2016’da 32.3 milyar dolar olan cari açık ocak 2017’de 33.1 milyar dolara çıktı. Önümüzdeki dönemde kısa süreli sapmalar olsa da yıl boyunca cari açığın yükselmeye devam edeceğini öngörmek mümkün. Önemli sinyallerimizden birisine ciddi bir bozulma eğilimin hakim olduğu anlamına geliyor bu.

İstihdam-işsizlik verileri bozulma eğilimi gösteren bir başka iktisadi değişken. Burada da bozulma sinyalleri var. Malum, Türkiye’de işsizlik genel olarak yüksek. Küresel krizde bunun daha da yükseldiğini, işsizliğin 2014 yılının sonlarına kadar, ufak istisnalar hariç, yüzde 8-9 bandında hareket ettiğini biliyoruz. 2014 yılının son ayları ile başlayan bir süreçte işsizlik boyutu çift haneli sayılarla ölçülen boyutlara yükseldi ve genellikle yüzde 10 civarında bir düzeye yerleşti. 2016 yılının ağustos ayından bu yana ise işsizlikteki yükselme eğilimi adeta sürekli hale geldi. Önce yüzde 11 boyutuna çıkan işsizlik oranı kasım 2016 da yüzde 12.1’ye aralık 2016’da ise yüzde 12.7 düzeyine tırmanmış durumda. Hem oranın yüksek olması, hem yüksek oranlı işsizliğin sürekli bir olgu haline gelmesi iyi işaretler değil kuşkusuz. Ekonomide temel üretim faktörlerinin başında gelen insan gücünün üretimde kullanılmasının gittikçe gerilediğini gösteren bulgular bozulan sinyallerin en önemlisidir. İçinde bulunduğumuz kafa karışıklığının ve dikkat dağılmasının bu zafiyeti unutturmasına izin vermemek gerekir diye düşünüyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018