Ekonomide sil baştan
Önemli ve bir o kadar hareketli geçen bir haftayı geride bırakmaya ve bayramı karşılamaya hazırlanıyoruz. Ramazan bayramı tatili de, 3 günlük süre idari izin kapsamına alınarak 9 güne çıktı. Pek çok olayın yaşandığı bu 10 günün ardından ortalık bir süre sakin kalacak görünüyor. Olayın siyasi değerlendirmesi veya hukuksal boyutu daha çok uzun süre tartışılacak şüphesiz, ancak ekonomi üzerindeki etkisi sadece konuşulmayla kalmayacak, etkisini fazlasıyla gösterecek.
Elbette akıllarda pek çok soru var; Merkez Bankası tarafından döviz kurlarındaki ani artışın önüne geçebilmek için döviz rezervlerinin önemli bir kısmının piyasaya sürülmesi sonrası politikaların devam edip etmeyeceği, önümüzdeki dönemde kurlarda nasıl bir değişimin olacağı, enflasyon ve para politikaları üzerindeki etkileri akla ilk gelenler.
Önceki gün Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan yaptığı bir konuşmada, piyasa kuralları içinde gerekli adımları proaktif olarak aldıklarını ve almayı sürdüreceklerini, talep koşullarının dezenflasyon sürecini bozmasına izin vermeyeceklerini ve kararlılıklarını sürdüreceklerini vurgularken, piyasalarda yaşanan gelişmelerin finansal varlıklarda değer kayıplarına neden olduğunu dile getirdi.
Karahan’ın, piyasaların istikrarlı işleyişinin sürdürülmesi için çift yönlü iletişim kanallarının sürekli açık tutulacağını ve fiyat istikrarını sağlamak için sıkı para politikası duruşunun kararlılıkla sürdürüleceğini belirtmesi, şu ana dek sürdürülen politikaların yok sayılarak sil baştan olmasına izin vermemek amaçlı olduğunu anlamak zor değil. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ise Merkez Bankası rezervlerinin yeterli seviyede olduğunu belirterek, yaşanan olaylar sonrasında kısmi etki söz konusu olabileceğini ve bütçede alınacak tedbirlerle telafi edilebileceğini dile getirdi.
Yılmaz, kısa vadeli dönemsel bir etkinin abartılarak yıllık bir etki gibi hesaplanmasının da yanlış sonuçlara sebebiyet vereceğini belirterek ekonomiye neredeyse hiç de etkisi olmamış gibi bir tavırla konuya yaklaştığını gösterdi.
Ekonomide son on gün
İmamoğlu’nun tutuklanması sonrasında, TL dolar karşısında 42 seviyelerini gördü. Merkez Bankası, dalgalanmayı kontrol altına almak için yaklaşık 25 milyar dolar rezerv satışı yaptı ve dolar/TL kuru 38’e geriledi.
Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi yüzde 8,72 düşüşle 9.860 puana geriledi. Ülke risk primini gösteren CDS oranları 380 seviyelerine ulaştı. En önemli etkilerden biriyse TL gecelik faiz oranlarındaki yükselişti. Yüzde 46 civarında görünürken, Takasbank para piyasasında yüzde 47-48 bandında seyrediyor. Döviz rezervlerindeki azalmanın önemli etkilerinden bir tanesi ise kredilerde oldu.
Ortaya çıkan tablo kısa vadeli mevduat faizlerine ve daha da önemlisi iş dünyasının umutlanmaya başladığı kredi faiz oranlarına da hızla yansıdı ve özellikle MB reeskont kredileri de şu anda kullanılamaz seviyeye ulaştı. Nisan ayında MB’nın faiz kararının önceki aylara göre çok daha zor geçeceği kesin. Bu şartlar altında faiz indirimi olsa bile, gecelik faizlerin normal seyrine dönmeden yapılacak bir indirim piyasaya çok da geçmeyecektir.
Her şey yeniden mi başlayacak?
Sıkı para politikalarından vazgeçileceğini pek de tahmin etmiyoruz. Çok fazla açıklamada bulunmasa da Mehmet Şimşek’in de politikaları sürdürme gayreti içerisinde olacağını anlamak mümkün.
Ancak ne olursa olsun, piyasaların 19 Mart öncesine dönebilmesi zaman alacaktır. Önemli hususlardan bir tanesinin de yabancı portföy yatırımcılarının riskten kaçınma refleksi olduğunu atlamamak gerekiyor. Bu durum orta vadede yabancı sermayenin ülkede devamlılığı ve yeni gelecek yatırımların üzerinde etki yaratabilir. Dış ticaret açısından bakıldığında ise ülkelerin vereceği tepkiler sonuçlara tesir edebilir. Gelinen noktada siyasetle ekonominin ne denli içiçe geçtiğini, tüm verilere ne denli yansıdığını çok net görebiliyoruz.
İktidar yahut muhalefet olmalarından bağımsız, siyasilerin alacakları her kararın daha sağduyulu ve ekonomiyi göz önünde bulundurarak atılmasının ne denli önemli olduğunu yaşadığımız günlerden geçiyoruz. Çabuk atlatmak ve dış dünyanın da güven duyduğu bir ülke olmamız en önemli arzumuz. Ancak dış dünyanın, dış ticaretin ve gelişmiş ülke olmanın gerekliliklerinin başında ekonomiden de çok iç huzur ve barışın geldiğini de göz ardı etmemek son derece önemli.