Ekonomide güç-odağı kayması "varsayım" değil "olgudur&quo
Çin, Hindistan ve yakın çevrelerinin ekonomik gücün merkezi olmaya adaylıklarını sürdürdükleri bir varsayım olmaktan öte, bir olgu haline geliyor. Söz konusu olguyu kanıtlayacak somut örneklerden yola çıkarak, yeni oluşumun olanaklarını, kısıtlarını, fırsatların ve tehlikelerini analiz edip, yeni "konumlanma" ihtiyacımızı netleştirebiliriz.
Gücün ne olduğuna, güç kullanma ilkelerine ve kabul edilebilir gücün hükmettiği alanlarda "diri bağlantı kurması" amacıyla geliştirdiği iletişim sistemlerine daha önce kısaca değinildi. Ekonomide güç-odağındaki kaymanın bir olgu haline gelmesini gösteren farklı alanlardan seçilmiş birkaç somut örnekle göz gezdirelim.
Nüfus ve gelirlerde değişmeler. 1913 yılında Avrupa'da Çin'den çok daha fazla insan yaşıyordu. Avrupa, Kuzey Amerika'daki nüfus, dünya nüfusunun yüzde 33'ünü oluşturuyordu. Söz konusu nüfus dağılımı ciddi biçimde değişti; 2003 yılında Avrupa, ABD ve Kanada'nın nüfusu dünya nüfusunun yüzde 17'si düzeyindeydi. Yaklaşık 40 yıl sonra, 2050'e bu oran yüzde 12 düzeyine düşmesi bekleniyor.
Avrupa, ABD ve Kuzey Amerika dünya toplam gayri safi hasılasının- satın alma paritesi ölçüsüne göre- yaklaşık yüzde 32'sini üretiyor. 1950'li yıllara gelindiğinde oran yüzde 68 düzeyine çıkıyor. Teknolojiye kolay erişebilirliğin kalabalık nüfuslu ülkelerde yarattığı kararlı büyüme nedeniyle, söz konusu üç ülkenin geliri 2003 yılında, dünya gayrisafi hasılasının yüzde 47'sine geriliyor. Gelecek yıllarda daha hızlı düşüş bekleniyor.
Kişi başına gelir 1973- 2003 arasında Avrupa, ABD ve Kanada'da yüzde 1. 68, dünyanın geri kalanında ise yüzde 2. 47 büyüdü. Bu düzeyinin korunması durumunda, 2050 yılında Avrupa, ABD ve Kanada'nın ortak gayrisafi hasılası yaklaşık 2 katına çıkacak. Dünyanın geri kalan toplam gayrisafi hasılası ise 5 katı olacak. Avrupa, ABD ve Kanada'nın ürettiği toplam gayrisafi hasılanın dünya toplamı içindeki payı yüzde 30'lardan daha az olacak. Bu da, 1820'lerdeki düzeyin altına inmesi demek .
Asya kentleri gücünü kanıtlıyor. Tarihte ilk kez Çin'in kentli nüfus kırsal nüfusu aştı. Çin Ulusal İstatistik Bürosu, 1, 3 milyar Çinlinin yüzde 51'den fazlasının kentlerde yaşadığını açıkladı. Bu, bir önceki yıla göre kentli nüfusun yüzde 1'den daha fazla arttığının kanıtı. Çin tarih boyunca hep tarım toplumu olmuştu. Son 30 yılda ekonomisinde yüksek oranda ve kararlı büyüme ülkeyi hızla kentleştirdi. Açıklanan rakamlara göre Çin'in kırsal nüfusu 2011 yılında 14 milyon 600 bin kişi azaldı .
Çin'in başı çektiği kentleşme süreci başta Hindistan olmak üzere Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland, Singapur ve Vietnam ekonomilerinde gözlenen büyümenin da yarattığı bir sonuç.
Dünya kentlerinin ağırlığı da Asya-Pasifik Ülkelerine kayıyor: Mumbai 20,1 milyon, Yeni Delhi 17 milyon, Şangay 15,8 milyon, Kalküta 15,6 milyon, Karaçi 13,1 milyon, Kahire 12,5 milyon, Manila 11.7 milyon, Lagos 10, 6 milyon ve Cakarta 9, 7 milyon nüfusa sahip mega kentler.
Orta sınıf Asya-Pasifik'i çekici hale getiriyor. Küreselleşme sürecinin yarattığı önemli eğilimlerden biri de "orta sınıfın üçüncü yükselişi" Birçok gözlemcinin belirttiği gibi , yükselen ekonomiler 67 ülkede aynı oranda büyüyecek. Büyüme, orta sınıfın yükselmesi ve aynı zamanda dayanıklı tüketim malları, finans, sağlık, eğitim ve sigorta sektörlerinin de gelişmesi anlamına geliyor.
Çok sayıda araştırma kurumu dünya genelindeki eğilimleri, eğilimlerin yarattıkları fırsat ve tehlikeleri yakından izliyor. Bu araştırmalar, işletmelerin yeni bir stratejik yol izlemeleri gerektiğini saptıyor. Uzmanlar, "küresel orta sınıfın yeni taleplerine yatırım yapmaları" gerektiği konusunda iş örgütlerini uyarıyor. Bu söylemin ciddi dayanakları var: Yaklaşık 20 yıl sonra 2030'a kadar orta gelir gurubuna 3 milyar insanın ekleneceği, talebin 21 trilyon dolardan 56 trilyon dolara yükseleceği öngörüyor. Hızlı büyüyen ekonomilerdeki orta sınıf büyük potansiyel vaat ediyor .
Bugün Asya ülkelerinde 520 milyon insanın "orta sınıf" kapsamında yer aldığı hesaplanıyor. Bu nüfus AB Ülkeleri nüfusundan daha büyük bir kitle anlamına geliyor. Yakın gelecekte 2030 yılına kadar 3 milyar insanın orta sınıfa eklenmesi, bunun önemli bölümünün Asya ülkeleri yurttaşlarının olması, ekonomide odak kaymasının somut göstergelerinden sadece biri. Çok değil, 20 yıl sonra bugün 1. 8 milyar insandan oluşan orta sınıf 4. 9 milyara ulaşacak… Başka bir anlatımla 2000 yılında dünya orta sınıfında yer alan insanların yüzde 10'unu barındıran Asya Ülkeleri, 2030 yılında orta sınıfın yüzde 40'ına sahip olacak. Asya-Pasifik Ülkeleri orta sınıfın 2009'da 5 trilyon dolar harcama yapabilirken, 2030'da 33 trilyon dolar harcayacak .
Bir başka araştırma şirketi Hindistan'ın orta sınıfının 2030'da yaklaşık 600 milyonluk bir büyüklüğe ulaşacağını hesaplıyor .
Tüketici değerleri, beklentileri ve davranışlarının omurgasını oluşturan orta sınıfın ağırlık merkezinin Asya-Pasifik eksenine kaydığı artık bir varsıyım değil, çağımızın temel olgularından biri…
Asya Pasifik Ülkeleri altında lider. Çin, Hindistan'ı geçerek dünyanın en büyük altın piyasası oluyor. Londra Merkezli Dünya Altın Konseyi (WGC) yıllık raporunda sonuçlar ekonomideki odak kalmasının çok küçük bir yönü. Çin'in satın aldığı altın bir önceki yıl satın alma düzeyini yüzde 20 aşarak 770 tona ulaştı. Çin, geçen yıl 933 ton altın satın alan Hindistan'ı izleyen ikinci ülke oldu. Uzmanlar 2012 yılında Çin'in altın satın almada Hindistan'ı geçerek liderlik koltuğuna oturacağını tahmin ediyor. Zaten altın satın almada lider olan Asya Ülkeleri, kendi aralarında da yarışı hızlandırmış oluyor. Dünya altın piyasasında 2011 yılında 4 bin 671 bin ton altın satıldı, bu altın miktarının bedeli de 205 milyar 500 bin dolar düzeyine ulaşıyor .
Gemi inşa sanayinde ara açılıyor . Çin gemi inşa sanayinde kabul edilebilir güç olmuştur. Bu gücünü korumak için yeni politikalar oluşturuyor. Bugün yüzde 40 olan küresel gemi inşa payını daha da artırarak rakipleri ile arayı iyice açmak niyetini saklamıyor. Ekonomik anlamda yakınlaşan ve yarış halindeki ülkeler olan Japonya ve Kore'nin teknolojide daha iyi oldukları, bu nedenle katma değeri yüksek alanlara kaydıkları gözleniyor. Çin, teknoloji geliştirmeye de sürekli yatırım yaparak arayı kapatmaya çalışıyor. Otomasyon sistemleri, bilgisayar yazılımları ve gelişmiş kalite kontrol sistemleri odaklanılan konular.
Küresel gemi inşa sanayinin yıllık üretim kapasitesi 200 milyon DWT. Üretim ise en yüksek 156 milyon DTW düzeyinde kalıyor. Çin'in sipariş miktarı 2010 yılında 72. 5 milyon DTW düzeyini yakaladı. Bu veriler de gösteriyor ki, üretim gücü başta olgunluk dönemi ürünleri olmak üzere, diğer tüm kesimlerde odak-kaymasını besliyor.
Çin kökenli uzmanlar yerli şirketlere dönüyor. Çin'de Kurumsal Yönetim Örgütü 2006 yılından bu yana çalışanlar ve iş adayları arasında veri topluyor. Geniş kapsamlı araştırmada 300 binden fazla adaya erişilerek anket düzenlendi. Araştırmaya 60'dan fazla firmanın insan kaynakları bölümü destek verdi. Sonuçlar değişimi doğruluyordu. Araştırmanın yapıldığı 2007 yılında nitelikli işgücünün yüzde 41'i Batı kökenli çok uluslu şirketlerde, yüzde 9'u Çin kökenli firmalarda çalışmayı yeğliyordu. İki tercih arasında yüzde 32'lik bir fark vardı.
Araştırma 2010 sonlarında bir kez daha yinelendi. Aradan geçen zamanda çok uluslu şirketler yüzde 44 artmıştı ama Çinli çalışanların tercihleri yüzde 28 düzeyine inmişti. Daha önce tercih arasındaki yüzde 32'lik fark yarı yarıya yüzde 16'ya inmişti. Nitelikli Çin işgücü Devlet, bireysel firmalar, eğitim vb. alanlarda ulusal firmalarda çalışmaya yönelmişti. İki yıllık bir gelişmede Batı firmalarına yönelik tercih yarı yarıya azalmıştı .
Değerlendirme. Asya-Pasifik bölgesinde yeni kabul edilebilir güç adayları olan Çin ve Hindistan'ın nükleer güç olma, uzayda kendini kanıtlama, hava kuvvetlerini güçlendirme, denizlerde egemenlik kurma gibi kaba güç göstergesi olan askeri alanlarda da çarpıcı gelişmeler yarattığına ilişkin çok sayıda araştırma yayınlanıyor.
Bütün gelişmeler, iş örgütlenmesinin iç yapısını, endüstri-devlet ilişkilerini ve devletlerarası ilişkileri köklü biçimde değiştiriyor. Her değişme gibi, iş örgütleri için yeni gelişme alanları yaratılıyor. Eğer dünya genelinde "ekonomik güç odağı değişmesi bağlamı" analiz edilmeden kararlar alınırsa yanılgı olasılığı artıyor.
Gayrisafi hasıla, enerji kullanımındaki gelişmeler, ticaret akışlarındaki dengeler, nüfus gelişmeleri, savunma giderleri, madenler ve özellikle kıymetli madenlerle ilgili stratejiler, verimlilik düzeyleri, eğitim kurumları ve özellikle yüksek öğretim kurumlarına ilişkin somut verileri ekonomide güç odağının değiştiğini gösteriyor. Burada, bazı alanları seçerek genel bir fikir vermeyi denedik. Salt nicel gelişmelere, sayısal sonuçlara bakarak gelişmenin kavranması güçleşir . Nitel gelişmelere de bakmalıyız.