Ekonomide geciken kararlar

Şevket SAYILGAN / Ekonomist
Şevket SAYILGAN / Ekonomist [email protected]

25 Nisan’da TCMB’nin faiz kararı açıklanacak. Öncelikle beklentim değişmeyeceği ve yüzde 50 seviyesinde kalacağı yönündedir. Ancak Haziran 2023 ile birlikte başlayan Ortodoks politikalar ve rasyonelleşme süreci yeteri kadar hızlı kararlara bağlanamamaktadır.

Burada özellikle 31 Mart seçimlerinin etkisi hiç kuşkusuzdur. Ancak nisan ayı bitmek üzere olmasına rağmen para politikasında çeşitlilik, maliye politikası uygulamalarının görünür hale gelmesi yönüyle hissedilir bir aksiyon alınmamıştır. Burada seçim sonuçlarının etkisi olarak yorumlamakla birlikte toplumsal güvenin ve enflasyon beklentisinde iyileşmenin sağlanması da bu sürece bağlı olduğu unutulmamalıdır.

Türkiye ekonomisinde tekrar eden riskler

 Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişten bugüne yaşadığı tüm evrelere baktığımızda, hatta bunu Osmanlı dönemine kadar götürdüğümüzde, karşımıza çıkan en büyük travmanın dünyada yaşanılan sanayi devriminin kaçırılmış olmasıdır. Üretim araçlarının, tüketim şeklinin, tasarruf anlayışının, finansal araç çeşitliliğinin bir sonuç olduğu bu dönüşümü yakalayabilmek adına verilen kararlar ile tercihler olgunlaşmaya fırsat vermeden uygulamaya sokulmuştur.

Tabidir ki bu yaklaşım hataları ve eksiklikleri de beraberinde getirmiştir. Örneğin “Büyük Türkiye” hedefi bunun gerçekleşmesi amacıyla sanayileşme çabalarının alt yapı eksikliği ile uygulamaya sokulması, köy-kent dengesinin plana dahil edilmeden değiştirilme uygulamaları, demografik yapımızdaki fırsatları bile kullanma imkanını azaltmıştır.

Bu sürece örnek bazı sorunlar sıralanacak olursa, şehirlerimizdeki dengesiz nüfus yapısı, sanayinin ülkemizde dengeli yaygınlaşmaması, çalışabilir nüfusun doğru kalifiye ve mobilize edilememesi nedeniyle bazı bölgelerde işveren eleman ararken bazı bölgelerde ise işsizlik yaşanması, genç nüfusun çalışma ve okuma sürecinin organize ve koordineli olmaması gibi. Unutulmamalıdır ki ülkemizde sınıfsal bir dönüşümün yaşanmamış olması, sermaye birikiminin oluşmasında bir zaaf yaratmıştır.

Bu zaafın telafisinde Kamu boşluk doldurmayı ve bunu yaparken de kaynak verimliliği ve etkinliğini göz ardı etmesi sonucunu getirmiştir. Siyaset bir bakıma kamunun kaynaklarını kullandırırken rant yaratma fonksiyonunu öne çıkarmıştır.

Tabiidir ki böyle bir uygulamanın sürdürülebilirliği olmadığından ülkemiz belli periyodlarda ekonomik krizler yaşamıştır ve yaşamaktadır. Bu krizler bazı dönemler yönetimsel tercihlerin sonucu, bazı dönemler ise global sistemin etkileri belirleyici olmuştur. Ancak bütün bu süreci bir tabloda (aşağıda) toplamak gerekirse aşağıdaki akış bize birçok etkiyi anlatmaktadır.

Ülkemizde temel ekonomik kök sebeplerin başında kamu finansmanı ve bunun kullanım alanlarındaki tercihler gelmektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi büyüme hedefli ve bunu geçmişte kaybettiği süreyi telafi edebilmek adına hızlı yapabilme motivasyonu kamuyu bir finansman merkezi haline getirmiştir. Ancak bu finansman merkezinin denge problemi her zaman olmuştur. Özellikle 1950’li yıllardan sonra bu denge sorunu siyasetin oluşturulmasında da etkilidir.

Kamu otoritesinin en önemli kaynak oluşturan işlevi olan vergi toplama fonksiyonunu, bir rant dağıtma yöntemine tercih ettiği için yeteri kadar güçlü kullanamamıştır. Ancak kaynak toplamada bu zayıf halka harcama konusunda ise kontrol mekanizmalarını kaybettiği dönemler olmuştur. İşte bu süreç karşımıza artan kamu harcaması ile yetersiz kamu geliri dengesizliğini getirmiştir. Bu dengesizlik bir bakıma iç denge olarak da ekonomi literatüründe ifade edildiği gibi bir ekonomik krizin temel sebebidir.

Burada etkilen faktör kamu açığının finanse edilme yöntemlerinin yarattığı komplikasyonlardır. 4 temel araç ile yapılan bu finansman yöntemleri kullanılma şekli itibarıyla iç borçlanma, dış borçlanma, Merkez Bankası kaynakları ve bankacılık sisteminin kaynakları olarak karşımıza çıkmaktadır. Unutulmamalıdır ki iç denge sorununu kalıcı çözüme getiremeyen ekonomilerin sürdürülebilirlik sorunları her zaman olacaktır.

Gelişmiş ekonomi olmak da yüksek büyümeler değil sürdürülebilir, uzun soluklu büyümeler yaratabilen ekonomiler olduğu unutulmamalıdır İşletmelerin öncelikli aksiyon planı İşletmelerin uygulanan ve uygulanması beklenen para ve maliye politikalarına göre almaları gereken aksiyonları 5 başlıkta toplayabiliriz. Bu aksiyonları İşletmelerin bir program çerçevesinde uygulaması süreçteki performanslarını arttıracaktır

1-İstihdam yönetimi

2-Tedarik zinciri ve planlam

3-Operasyonların yönetimi

4-Nakit, likidite ve kaynak yönetimi 5. Müşteri süreçlerinin yönetimi Bu başlıkların her bir için ayrı ayrı değerlendirme yapmak mümkündür ancak bugün bunlarda özellikle Nakit, Likit ve Kaynak yönetimi konusunda bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmak isterim.

- Nakit ihtiyacınızı yönetmek ve yeterli likiditeyi sağlamak için, öncelikli nakit çıkış ve girişlerinizi seçin.

-Tüm dış paydaşlarla şeffaf bir iletişimde bulunun bu süreçlerde büyük önem taşır. Bu konuda özellikle alacak yönetimi, borç yönetimi konusu hassasiyet taşıyacaktır.

-Kâr öncelik değil Likidite ‘kral’ olduğu bir dönemden geçtiğimiz unutulmamalıdır. Ciro ve kâr artışını asla likidite kaybına rağmen en azından bu dönem uygulanmaması işletmeler açısından daha rasyonel olacaktır.

-Stoklarınızın nakde dönüşebilecek olanları seçin ve 2023 yılının ikinci yarısı ile birlikte enflasyonist etkinin iç piyasada, emtia fiyat artışlarının da dış piyasada etkilerini gözden uzak tutmamak gerekecektir.

-Kredi maliyetlerinin en azından bir dönem artışının etkisi olacak, ancak krediye ulaşılabilirlik daha kolaylaşacaktır. Ancak bu maliyetler kalıcı olmayacaktır (Diğer ekonomi uygulamaları ve ekonomi dışı uygulamaların etkisi düşünülerek).

-İşletmenizin belirsizlik ve değişim dönemi mali tablosu, nakit akım bütçesidir ve bu dönemde kararlarınızın ve tercihlerinizin kaynağı olmalıdır.

 Son söz: Toplumlarda yoksulun ekmeği adalettir-Bertolt Brecht. Toplumların vebası unutkanlıktır-Mahfusi

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomide senaryolar 02 Ekim 2024