Ekonomide büyüme, kalkınmaya dönüşmez ise gelir dağılımı düzelir mi?
Ekonomiler öncelikli olarak büyümek isterler. Özellikle büyümenin siyasi sonuçları da dikkate alındığında karar verici konumunda olan tüm erkler de, tercihlerini bu yönde kullanırlar. Ekonomik aktivitenin artması, ticaretin yoğunlaşması büyümeyi yükseltir. Ancak büyüme içeriği de dikkate alındığında bir insanın kilo alması benzeri bir etkidir. Bu etkinin fayda yaratması kalite içermesi alınan kilonun vücudun gerektiği kadar olması ve bunun dengeli dağılmasıdır. Bunun dışında alınan kilolar sağlığı tehdit edecektir. Ekonomilerde büyüme de bu sürece benzer hareket eder. Büyümeyi odaklayan yaklaşım bu büyümenin sürdürülebilirliğini, finansmanını ve gelir dağılımı üzerinde adaletinin oluşmasıdır.
Düşük teknolojili ihracat modeli büyümeyi kalkınmaya dönüştürmez
Büyümenin kaynaklarının oluşum biçimi doğaldır ki kalkınmaya dönüşmesi ve gelir dağılımı yönüyle paylaşılmasını etkilemektedir. Özellikle gelişmiş ekonomiler ve gelişmekte olan ekonomiler ayrımında bu etki çok belirleyicidir. Üretim profili emek yoğun ve düşük teknolojili ihracat modeli, ister istemez büyümenin kalkınmaya dönüşmesini sağlamayacak, yaratılan gelir dengeli dağılmayacaktır.
Toplumsal şifreler özellikle burada örgütlü yapı, sivil toplum kuruluşlarının gelişimi, baskı gruplarının demokratik yapı içindeki yeri, milli gelirin oluşumu (büyüme) ve dağılımında hiç şüphe yoktur ki düzenleyici etkiye sahiptir.
Tüm bu değerlendirmeler çerçevesinde Büyüme ile Kalkınma nedir, farkları nelerdir?
Büyüme bir ekonomide tüm üretim faaliyetlerinin belli bir dönem içinde yarattığı katma değerlerin toplamı olarak tanımlayabiliriz. Bu tanıma bağlı olarak kalkınma ise bu yaratılan katma değerin toplumun refah, konfor ve yaşam standartlarının artmasına yönelik etkiye dönüşmesidir. Bu dönüşümün ülkenin tüm kesimleri tarafından hissedilir, yaşanır hale gelmesi ise gelir dağılımının sağlanması anlamına gelecektir. Kısaca büyümek bir amaç değil kalkınma için bir araçtır.
2022 üçüncü çeyrek büyüme rakamlarını değerlendirdiğimizde büyüme oranları olarak geçen yılın üçüncü çeyreğine göre yüzde 3,9 büyüdüğümüzü, 2022 ikinci çeyreğine göre ise yüzde 0,1 oranında küçüldüğümüzü görmekteyiz. Ancak üçüncü çeyrek ortalamasına baktığımızda ise yüzde 6,4 büyüdüğümüzü görmekteyiz. Bu büyüme ülkemizi OECD ülkeleri için ilk beş ülke arasına sokmaktadır. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi bu büyümenin kaynağı yönüyle değerlendirdiğimizde ise 2022 Eylül sonu itibariyle 9 aylık dönemde 40 milyar dolar cari açık verilerek bu büyümenin finanse edilme ihtiyacı yarattığı da dikkatten kaçmamalıdır.
Türkiye ekonomisinin son büyüme değerleri göz önüne alındığında aşağıdaki tablo (tuik.gov.tr) gelir dağılımı yönüyle son durumumuza referans olmaktadır. Tablo incelendiğinde sermayenin (Net işletme artığı/Karma gelir) payının yüzde 54,4’ten yüzde 54,8 çıktığı, işgücü ödemelerinin ise yüzde 30,1’den yüzde 26,3 seviyesine gerilediğini görmekteyiz. Bu trend büyüme modelinin kalkınma ve özellikle gelir dağılımı yönüyle olan etkisinde istenen seviyenin yakalanmadığını göstermektedir.
Özellikle 2021 Eylül ayı ile birlikte yaşanan hızlı kur artışı ve beraberinde enflasyon artışı büyüme performansımızda ivmenin düşmesine neden olmakla birlikte ilk 9 aylık büyüme rakamları tarihi ortalamaların (yüzde 5) üzerinde gerçekleşmiştir. Ancak cari açıktaki yüksek seviye, büyümenin finansmanı ihtiyacını arttırmış ve dağılımı konusunda da dengesizliği tetiklediğini görmekteyiz.
Unutulmamalıdır ki enflasyon ekonomilerin en büyük hastalığıdır. Bu hastalık diğer tüm ekonomik aktivitelerin bozulmasında da başrolü oynamaktadır. Bu çerçevede istihdam rakamlarına baktığımızda ülkemizin 2022 Eylül sonu itibariyle 15 yaş üstü yaklaşık 64 milyon nüfusu bulunmaktadır. Bu nüfusun yaklaşık 31 milyonu çalışmakta, bu 31 milyon nüfusunda 21 milyonu ücretli ve maaşlı çalışmaktadır. İşveren statüsünde olan nüfus ise 1 milyon 374 bin seviyesindedir. Bu değerlere göre büyüme rakamının içinde işgücü ödemelerinin yüzde 26’ya düşmesi gelir dağılımındaki seviye kaybının bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. (tuik.gov.tr)
Tabi bu büyüme-gelir dağılımı ilişkisinde oluşan zayıflığın önemli bir sebebi de Türkiye’nin ekonomi politikalarının bir bacağının güçsüz olmasıdır. Bu güçsüz bacak maliye politikasıdır. Vergi yapısı gelir dağılımı düzenleyici fonksiyonu ne yazık ki yıllardır yetersiz kalmaktadır. Bu konu bir sonraki yazımızda konusu olacaktır.
Sonuç: Büyüme arzunun bu kadar yoğun hissedildiği ülkemizde bu isteğin karşılığı verilirken, kalkınma stratejisinden kopuk ve gelir dağılımı önceliğinin dikkate alınmaması, gelişmiş ekonomiler hedefimize ulaşmamızda bizi engelleyici bir faktör olacağı asla unutulmamalıdır.