Ekonomi vasatlıktan kurtulamayacak mı?

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

 

İtalya'nın bugün ekonomik kriz geçirdiğine bakmayın. 1960'lı, '70'li yıllarda bu ülkenin ekonomisini yöneten siyasi iktidarlar için İtalya, "Argonotların" peşine düştüğü "altın post" hayali gibiydi. "20 yıl sonra İtalya'nın bugünkü seviyesine geleceğiz" gibi bir cümle siyasetçilerin dilinden düşmez, plancıların "hedef" tahminlerinden eksik olmazdı.

Fakat, ne yazık ki hayallerle hayat arasında "doğrusal" ilişki ve etkileşim "diyalektiğin" tabiatına aykırıdır. Onun için Türkiye ekonomisi ne 1990'lı yıllarda ne de ne de bugün İtalya'nın ekonomik seviyesine erişebildi. Tabii, ne de gelişmiş başka bir ülkenin.

Hadi bir de rakamsal bilgi vereyim: 1970'li yıllarda Türkiye'de kişi başına düşen milli gelir 400 dolar, İtalya'da bin 990 dolardı. Hedef yıl 1990'larda Türkiye 2 bin dolar civarına çıkabilmişken İtalya 21 bin dolara yaklaşmıştı. 2008 verileri mi; GSMH 1 trilyon 273 milyon dolar, kişi başına gelir 22 bin 100 dolar!

Eşitsiz gelişme yasası

İtalya örneğini, kendimizi bugünün abartılı "ekonomik şişinmelerine" kaptırmayalım diye verdim. Yoksa, trilyonluk GSMH, 20 binlik kişi başına gelir gibi hayaller de güzeldir. Ama, "sermaye sisteminde" herkes, her ülke için işleyen "eşit gelişme" diye bir gerçek yoktur.

Bu "gerçekten" hareketle, bugünkü siyasi iktidarın varlık süresini 2023 yılına endeksleyerek çok konuda yaptığı gibi ihracatta da 500 milyar dolarlık hedef koyması güzel bir hayaldir. Keşke, değil 500 milyar 1 trilyon dolar olabilse.

"Eşitsiz gelişme yasası" bu tür hedeflerin önünde sermaye sisteminin koyduğu "nesnel" engeli ifade eder. Geride yapısal sorunlar, imkân ve kabiliyet kapasiteleri gibi "öznel" engeller vardır ki, yazının başlığındaki "vasatlık" kavramını nispî ölçeklerle aşmak veya aşamamak bu engellerle ilgilidir.

Rekabet gücü de eşitsizdir

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) dün merkezi İsviçre'de bulunan Uluslar arası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD) nün "2012 Yılı Rekabet Gücü Raporu"nu kamuoyuna açıkladı. IMD bu alanda "dünyada en fazla itibar gören kuruluşlardan biri" olarak niteleniyor.

Rapora göre, rekabet gücünde Türkiye incelenen 59 ülke arasında 38'inci sırada. Geçen yıl 39'uncu sıradaymış. Bir basamak yükselişte "temel faktör" GSYH büyümesi. Şirketlerin uyum yeteneği, büyüme hızı, kişi başına gelir artışı, işsizlikle mücadele, teşvikler, hükümet kararları şirket kuruluş süresi, finans ve bankacılık mevzuatı, çalışma saatleri, finansal riskler, nitelikli mühendisler gibi göstergeler, ekonominin "güçlü yönleri" arasında.

Bunlar IMD raporunun üst yapıya ilişkin "iyi" haberleri. Türkiye'nin rekabet gücü açısından "en zayıf" yönleri ve sıralamadaki yerleriyse asıl sorunların "yapının altında", niteliksel ve aynı zamanda rekabet gücündeki eşitsizliğin göstergeleri olarak değerlendirilmeli.

Teknoloji ve eğitim şart!

Türkiye, ekonomisine "kaldıraç" olacak temel kalite sorunları karşısında ayak sürüyor: Teknolojik gerilik ve kötü eğitim sistemi. Rekabet gücündeki "en zayıf" yönleri besleyen başka sorunlar da var. IMD'nin raporu bu sorunları tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Parantez içindeki rakamlar 59 ülke arasındaki sırayı ifade ediyor. Durum şu:

Cari açık (58), ileri teknoloji içerikli ihracat (58), efektif gelir vergisi oranı (58), istihdam (57), işgücü (57), mal ihracatı (53), öğrenci başına öğretmen 52, tüketici enflasyonu (51), insani kalkınma endeksi (51), kadın işgücü (54).

Rekabet gücünü "kıran" sorunlar bunlardan ibaret değil. Raporda, daha çarpıcı bulgular var ki 2012 endeksinde 39'dan 38'inci sıraya yükselmiş olmanın "mütevazı" keyfini yok etmeye yeter. Türkiye, eğitim sisteminde 51, teknolojik altyapıda 49, uluslar arası ticarette 48'inci sırada. Yani, bu ülkeyi yönetenler ekonomideki gelişmeyle böbürlenir, krize düşen komşularla alay eder, büyük hedefler koyarken, arada dönüp bu göstergelere bakmalılar; çünkü, gerçeğin "aynası" çok farklı gösteriyor!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013