Ekonomi politikasının önündeki engel: İnat!
Günlük hayatta sıkça rastlanan fiyatlama davranışlarındaki bozulma, hane halkının hedeflerden çok daha yüksek enflasyon beklentisine sahip olması uygulanan politikaların ‘hissedilebilir’ başarısını öteliyor. Enflasyonun altında artan kur ve TL enstrümanlardaki yüksek faiz dolar yatırımcısını hala ikna edebilmiş değil. Yaşanılan yüksek enflasyonist ortam toplumun tüm kesimlerini derinden etkiliyor.
Ekonomik birimlerin aylık tüketim sepetindeki ürünlerin fiyatlarındaki artışın gelir artışının çok üzerinde olması hissedilen enflasyonu çok daha yukarıları taşıyor. Yaşanılan en büyük sorunlardan biri de fiyatlama davranışlarının bir türlü rayına oturmaması. Geçtiğimiz günlerde yıllardır müdavimi olduğumuz bir restorana gittik. Hesabı isterken garson arkadaşımıza espriyle karşılık ‘insaflı ol’ dedik. Sonra hesap geldi.
Arkadaşlarla birbirimize baktık ve hesabı ödemek için cüzdanlarımıza uzandık. O sırada garson arkadaş güldü ve hesabın bize gösterdiği rakamın yarısı olduğunu söyledi. Bir an herkes birbirine gülen güzlerle baktı ama herkes ilk gelen rakamı ödemeye razıydı.
Buna benzer örnekleri günlük yaşamımızda çok sık rastlıyoruz. Bir başka örnek; aynı marka aynı gramaj aynı son tüketim tarihine sahip bir ürünün fiyatı iki market arasında 3-4 kat farklı olabiliyor. Evet, lokasyon farkı nedeniyle kira gideri vs farklı olabilir ama bu gibi nedenler 3-4 kat farkı açıklamaya yetmiyor.
Rasyonel politikalara geçiş yapan yeni ekonomi yönetimi yaklaşık 1.5 yıldır görevde. Uygulanan enflasyonla mücadele programında sokağın hissettiği bir başarı henüz maalesef yakalanabilmiş değil. Ekonomik aktörlerle yapılan ileriye dönük anketler, ekonomi yönetiminin hedeflediği enflasyon rakamlarına hane halkının hala inanmadığını ortaya koyuyor. Satıcıların fiyatlama davranışları da bir türlü resmi hedeflerle uyumlu hale gelmiş değil. Beklentilerde aşağı yönlü bir kırılma olmadan enflasyonda önümüzdeki aylarda belli seviyelerde oluşabilecek katılıklara hazırlıklı olmak gerekiyor.
Enflasyonda olduğu gibi döviz talebinde de yıllardır süren bir katılık var. Uzun yıllar yaşanan ekonomik krizler ve yapılan devalüasyonlar tasarruf sahiplerinin dövize olan tutkusunu artırdı ve bu alışkanlık bir türlü terse döndürülemiyor.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, pandemi ve hemen sonrasındaki dönemde enflasyonist ortamda uygulanan düşük faiz politikası dövize talebi tam anlamıyla patlatmış ve Kur Korumalı Mevduat (KKM) gibi bir ürün hayatımıza girmişti. İşte bu yaşananlar tasarruf sahiplerinin dövizi her zaman en çok tercih edilen yatırım araçlarından biri yaptı.
Şu an uygulanan ekonomi politikasıyla Merkez Bankası’nın döviz rezervinin güçlenmesi, Türk Lirası mevduatlarda faizlerin yüzde 50 civarında olması, kurların yılbaşından bu yana enflasyon oranlarının çok altında bir performans göstermesi dolarizasyonu bir türlü tersine çevirmeyi başaramadı.
Bireysel döviz hesapları yükseldi
Merkez Bankası verilerine göre, 25 Ekim tarihi itibarıyla tasarruf sahipleri bankalardaki Döviz Tevdiat Hesapları’nda (DTH) toplam 148.5 milyar dolarlık dövize sahip. Bu rakamın 94.4 milyar doları bireysel yatırımcıların, 54.1 milyar doları ise tüzellerin hesaplarında tutuluyor. Son 1 yıllık döneme bakıldığında onca ‘pozitif’ sayılabilecek gelişmeye rağmen toplam DTH hacminde sadece 9.7 milyar dolarlık bir erime yaşandı.
DTH hacmindeki söz konusu düşüşün tamamı tüzel kişilerin hesaplardaki çözülmeden kaynaklandı. Öyle ki bireysellerin bankalarda tuttukları döviz tutarı 1 yılda bırakın azalmayı 2.9 milyar dolar artmış durumda. Tüzel kişilerin hesaplarındaki 12.6 milyar dolarlık gerileme toplam DTH hacmini de aşağıya çekti. Enflasyonla mücadele kapsamında kur riskini arka plana iten politikalar, TL enstrümanlardaki cazip getiriler dolarizasyondaki katılığı kırma noktasında rakamlara yansıyan bir başarı henüz görülmüyor. Geçmişte yaşanan kötü tecrübeleri tasarruf sahiplerinin kafasından kısa vadede silmek o kadar kolay olmadığı veriler gözler önüne seriyor.