Ekonomi nasıl bir hastalık
Leo Rosten The Joys of Yiddish adlı kitabında bilgelik üzerine şu örneği verir: “Parlak bir genç chachem (zeki, bilge, eğitimli kişi) büyükannesine Felsefe Doktoru olacağını söylemiş. Büyükanne gururla gülümsemiş ve şöyle demiş: Harika, Felsefe nasıl bir hastalık?” (Peter Watson, Fikirler Tarihi, 2014:11).
Şimdi bu soruyu ekonomiye uyarlayalım ve ekonomi doktorası yapanlara soralım: Ekonomi nasıl bir hastalık?
Dünyada binlerce ekonomi öğrencisi lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim alıyor. Binlerce kişi de böyle bir eğitimden geçmiş durumda. İstatistiklere bakmadım ama, her halde Türkiye’de de en fazla öğrenciye sahip alanların başında ekonomi geliyor.
Bu öğrencilerden doktora yapanlara soralım “ekonomi nasıl bir hastalık, bulguları nelerdir?” Bu sorunun ilk bölümüne çoğu net bir yanıt vermeyecektir. Çünkü ekonomi değil, ülkelerin ekonomisi hastalıklıdır. Hastalığın bulguları da yeni değildir. Eski Yunandan, parayı bulan Lidyalılara, tuzu para yerine kullanan (kısa süre, imkansızlıktan, asker maaşı ödemek için) Romalılara, Orta Asya’dan Osmanlılara, Amerika’nın keşfinden, sanayi devrimine ve bugüne değin enflasyon ana hastalık bulgusu olarak ortaya çıkıyor. Emek sömürüsü, sınıf çatışması, işsizlik, arz yetersizliği, talep yetersizliği vb hastalık bulguları yine o döneme değin uzanıyor.
Bugünlerde pek moda olan T. Pikkety’nin bahsettiği gelir dağılımı bozukluğu da Milattan önceki döneme değin uzanan, isyanlara neden olan bir hastalık bulgusu. Milattan sonra Türklerin Orta Asya’dan göçmesinin nedeni de, arz yetersizliği, fiyatların yükselmesi ve işsizliğin artması değil mi? Çoğu asker olan ve yaptıkları akınlar ile karnını doyuran, Türkler Çin seddi ile bu yol tıkanınca işsiz kaldılar, göçtüler, başka ülkelerin ordularında paralı asker oldular.
Dolayısıyla günümüz ekonomileri için sıraladığımız hastalık bulguları binlerce yıl öncede vardı. Ekonomistler (ben iktisatçı sözcüğünü daha çok seviyorum) bu sorunları bir türlü çözemediler. İşsizlik nedeni ile hala Afrika’dan Avrupa’ya göç var, İtalyanlar, İspanyollar, biz Türkler kaçak göçmen yakalamaktan bıktık. Şimdi Türkiye’nin hemen tüm kentlerinde Suriyeliler cirit atıyor, oturma ve çalışma izni istiyorlar. Yaklaşık 1500 yıl önce Türkler de iş istiyorlardı, belki de kendilerini kiralamak isteyen Bizanslılara, Araplara, “Abi, her türlü savaşı yaparız” diyorlardı.
Ulaştığımız nokta da, binlerce yıl önceki sorunlarla uğraşmaya devam ediyoruz. İktisatçılar bu sorunları çözmekte başarılı olamadılar ki, hala Thomas More’un Ütopya’sını, Tommaso Campanella’nın Güneş Ülkesi’ni okuyoruz. Piketty’nin savlarını yeni bir yemek yer gibi yutuyoruz.
Soruya geri dönelim, hastalığın hala sürmesinin nedeni hastalığın kendisinden mi, yoksa doktorun yetersizliğinden mi kaynaklanıyor? Yanıtı okuyucu vermeli, eğer biliyorsa.