Ekonomi mi demokrasiden yoksa…

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün açıkladığı “demokratikleşme paketi” kamuoyunda üç farklı değerlendirmeye yol açtı. İfadeyi biraz kabartarak şöyle: Çok iyi! Fena değil, ama yetersiz! Hikâye!

İş dünyası paketin içinden çıkanları “coşkuyla” karşıladı. Basına yansıdığı ölçüde değerlendirmeler hâliyle derinlikten yoksundu. Doğal; çünkü kısa sürede ancak “yüzeysel” izlenimlerle bir şeyler söylenebilirdi. İlginç olan, “çok iyi” diye özetlediğim “notun” iş dünyası kanaat liderlerince genellikle paylaşılmasıydı. Demek ki pakette ne varsa tamamı benimseniyordu.

İkinci ilginç de şuydu: İş dünyası tümüyle siyasi vaatleri içeren paketin ekonomide derinliğine olumlu etkiler yaratacağına inanıyordu. O kadar ki, kamu görevlerinde “türban” serbestliği bile “istihdamı artıracak” bir düzenleme olarak görülebildi!

Değerlendirmelerin oturduğu çerçevedeki ciddi boşluklara da işaret ederek şu söylenebilir: Tümüyle siyasi vaatleri içeren bir demokratikleşme paketini ekonomiyle ilintilendirerek değerlendirmek doğru ve gereklidir.

Çünkü, siyasi sistemlerle ekonomi veya demokrasiyle ekonomi veya diktatörlükle ekonomi arasındaki ilişki ve karşılıklı etkileşim gerçeği, konulara böyle yaklaşmayı, yansıttığı kanaat ne olursa olsun, zorunlu kılar.

Tavuk-yumurta ikilemi

Dahası, bu zorunluluk, özellikle 1950’li yıllardan itibaren ekonomi ile demokratikleşme arasındaki ilişkiyi akademik ilgi ve araştırma düzeyine taşımıştır. Meraklısı için uluslar arası ve ulusal kökenli zengin bir literatür ve bir o kadar da farklı, birbiriyle çelişen varsayımlar, sonuçlar vardır. Hipotetik tartışma şudur: Ekonomi mi demokrasiden demokrasi mi ekonomiden çıkar?

Hangisini hangisinin etkilediği, biçimlendirdiği matematik kesinlikle saptanamasa da, akademik araştırmalar, bir ilişkinin varlığını kesin, belirleyici etkileşimi ise değişken gösteriyor. Nitekim, Türkiye ile ilgili ekonometrik modellemeye dayalı bir araştırma (*) çok özetle şu bulgulara varıyor:

Araştırmanın kapsadığı ekonomideki büyüme 1923-2003 yılları döneminde Türkiye’de demokratikleşmeyi pozitif etkiliyor. Ancak, daha kısa zaman aralıklarında bu ilişki sürdürülebilir olmaktan çıkıyor. Buradan hareketle öneri şu:

“Türkiye’de demokratikleşmenin sürdürülebilir hâli getirilmesi için iktisadi büyümenin süreklilik arz etmesi gerekmekte. Bu nedenle büyüme ve kalkınma süreci tekrar gözden geçirilmeli, büyümeyi destekleyici politikalar yeniden düzenlenmeli.”

Ciddi boşluklar

Ekonominin yapısı, niteliği ve gelişme hızıyla demokratikleşmeyi etkiliyor. Bu kesin. Ama, etki ve sonuçları son derece değişken ve şartlara bağlı. Deneysel bakalım. Tarihsel çarpıcı örnek olarak, Hitler liderliğindeki Nazi diktatörlüğünün arkasında dünyaya meydan okuyabilen ve savaş çılgınlığına kadar ülkede refahın yolunu açan bir ekonomik gelişme inşa edilmişti. 

Bugüne gelelim: 1940’lı yıllardan itibaren Komünist Partisi’nin “totaliter” liderliğinde yönetilen Çin Halk Cumhuriyeti, ekonomisinin büyüme hızı ve gelişme kabiliyetiyle dünyaya meydan okumakla kalmıyor, ürünleriyle Türkiye dahil erişebildiği tüm pazarlarda at oynatıyor. Demek ki her şey her zemin, zaman ve durumda aynı sonuçlar vermiyor. 

Demokratikleşme paketine dönersek, elbet ekonominin “gerçek” demokrasiyle iç içe gelişmesi, adil paylaşılan refah üretmesi ortak arzu. Ne ki, pakette en ciddi boşluklardan biri “ekonominin demokratikleştirilmesi” ve bu boyutun hem yurttaş çoğunluğu hem emek hakları yönünden tümüyle görmezden gelindiği görülüyor. Oysa en az siyasi hak ve özgürlükler kadar önemli ve gerekli.

Bu kapsamda iki boşluk daha: Basın ve ifade özgürlüğü tam değilse, ekonomide demokratikleşmeyi kim savunabilir, anlatabilir? Emeğin sendikal hak ve özgürlükleri sermayenin hak ve özgürlükleri kadar güvence altına alınmazsa, ekonomide demokratikleşme nasıl sağlanır? Bunlar olmazsa demokrasi nasıl olur?


(*) İktisadi Büyümenin Demokratikleşme Üzerindeki Etkileri. Doç. Dr. Selim Başar, Doktora öğrencisi Şaduman Yıldız, Atatürk Üniversitesi İktisat Bölümü. Balıkesir Üniversitesi Dergisi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013