Ekonomi ince ayar tutmuyor...
Türkiye ekonomisine ilişkin son veriler ve 2012 yılının ikinci yarısına ilişkin küresel beklentiler birlikte değerlendirilidğinde, belirsizlik ve kırılganlığın artış eğiliminde olabilecğini söylemek mümkün. Bu senenin ikinci yarısı ilkine göre daha srunlu hale gelebilir. İkinci çeyrek büyüme rakamları ve detayları, temmuz ayı sınai üretim ve cari açık rakamları güven vermiyor. Küresel düzeydeki parasal genişleme beklentileri ise bugüne kadarki net olumlu etkinin aksine hareket yeteneğinin daralmsına sebep olabilir.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre üretim yöntemi ile hesaplanan ikinci çeyrek döneme ilişkin gayri safi yurtiçi hasıla büyümesi yüzde 2.9 olarak gerçekleşmiş; ilk yarı rakamı da yüzde 3.1 olmuş. Lokomotif konumundaki iç talep ve inşaat sektörü durgunlaşmış, ihracat ve kamu harcamaları verinin daha düşük çıkmasını engellemiş. Söz konusu dönemin bütçe gelirleri ve açığında ciddi bir sıkıntının yaşanmadığı, enflasyon ve cari açığın dış kaynaklar ile kısmen sıkı tutulmuş para politikasının etkisi ile gerilediği bir dönem olduğunu hatarlamakta yarar var. Fakat 2012 yılının ikinci yarısı için durum farklılaşıyor.
Temmuz ayı cari açık rakamı 3.8 milyar dolara gerilemiş, fakat altın hariç dış ticaret hacmi daralıyor ve dış ticaret açığının 6.3 milyar dolara yükseldiği dikkat çekiyor. Gerek Avrupa pazarının daralmaya devam ediyor, gerekse Ortadoğu'nun istikrarsızlaşıyor ve ilişkilerimizin bozuluyor olması nedeniyle ihracatımızın durgunlaşacağı hafta kısmen daralabileceğini dikkate almak gerekiyor. Temmuz ayı sınai üretim rakamının yüzde 3.4 oranında artmış olması olumsuz beklentileri azaltmıyor; ayrıca mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış rakamın yüzde 1.7 olduğunu da hesaba katmak gerekiyor.
Diğer taraftan gelişmiş ekonomilerden sonra gelişmekte olanların da durgunlaşmaya başlaması ve ön plana çıkan parasal genişlemenin emtia piyasaları üzerindeki etkileri durgunluk ve enflasyonun birlikte etkili olabileceği bir döneme girdiğimizi söylüyor.
İçeride herhangi bir politika değişikliği gündeme gelmez ise iç talep ve inşaata ek olarak dış satım da durgunlaşabilir. Azalan vergi gelirlerine rağmen kamu harcamalarının da kısılması gerekebilir, eğer böyle olmaz ise bütçe açığı artar, ülkemize ilişkin risk algılaması süratl olumsuzlaşabilir. Durunluğun iki yıl sürecek seçim döneminde etkili olmaması için para politikası gevşetilmeye kalkar ise bu kez de enflasyon ve cari açık yeni rokarlara koşarak kırılganlığı artırabilir. Bu tablo hareket yeteneğimizin önemli ölçüde daraldığına, çırpınarak sorunları ağırlaştırmak yerine durgunluğa razı olmak gerektiğine işaret ediyor; hal böyle olunca sermaye piyasaları ve mali sektöre ilişkin olumlu görünümü korumakta çok zorlaşacak gibi görünüyor. İçeride sosyal dengelerde ve dış ilişkilerde mevcut çizginin korunması zorlaşır iken istikrarsızlık tehlikesi büyüyor. Aşırı iyimser beklentilerle hızlı büyüyen ve büyük risk taşıyanlar için alarm zilleri çalıyor, erken uyarı sistemlerinin kapatılmış olması sonucu değiştirmeyecek gibi görünüyor…
Bazı kesimler her şeyin yolunda gittiğini, yumuşak inişin tamamlandığını, Merkez Bankası'nın ayağını frenden çekerek para politikasını gevşetmesi ve ekonomiyi canlandırması gerektiğini söylüyor; bu yönde piyasa yapmaya çalışıyor. Böyle bir tercihin gündeme gelmesi durumunda enflasyon ve cari açıkta yaşanacak tehlikeyi görmek istemiyor. Eğer para politikası gevşetilir iç talep uyarılmaya çalışılır ise Türk Lirası muhtemelen değer kaybedecek; ayrıca küresel beklentiler nedeniyle artan emtia fiyatları da hem enflasyonu artırıcı, hem de durgunluğu derinleştirici etki yapacak. Para ve/veya maliye politikalarının gevşetilmesi Türkiye'ye ilişkin risk algılamasını olumsuzlaştırmak dışında bir işe yaramayacak…
Sürdürülebilir olmayan eğilimler ve geleneksel olmlayan politika tercihleri söz konusu olduğunda orta vadede istikrarı tesis etmek ve korumak mümkün olamıyor. Ekonomi ince ayar tutmuyor, önlenemeyen aşırılıklar sorunları ağırlaştırıyor.