Ekonomi cephesinde belirsizlik azalmıyor!
Bu hafta içinde Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan veriler, geleceğe ilişkin belirsizlik algısının azalmasına pek katkı yapmayan bir görünüm sergiliyor. Bir önceki yılın aynı dönemine göre, bu senenin ilk çeyrek döneminde yapı ruhsatı verilen binaların yüzölçümü yüzde 17,2 oranında azalmış. Sektörel Güven Endeksleri ise, Mayıs ayında oldukça sınırlı ve makroekonomik hedefleri pek desteklemeyen yükselişler ile yetinmek durumunda kalmış. Hizmet sektörü güveni yüzde 2,1 ve perakende sektörü güveni yüzde 1,1 oranlarında artmış; inşaat sektörü güvenindeki yükseliş ise yüzde 0,8 ile sınırlı kalmış.
Bu verileri temsil ettikleri dönemin koşulları içinde değerlendirmek gerekiyor. Bu yılın ilk çeyrek döneminde, izin verilen yapı ruhsatlarının toplam yüzölçümünde yaşanan daralma çelişkili bir görünüm sergiliyor. Yeni inşaat teşviklerinin devreye girdiği, mobilya ve beyaz eşya teşviklerinin ön plana çıktığı, Kredi Garanti Fonu yolu ile borç-alacak zincirindeki sıkıntıların aşılmaya çalışıldığı ve maliye politikasının olabildiğince gevşetildiği bir dönemde ortaya çıkan bu rakam rahatsız edici bir görünüm sergiliyor. Belli ki stok fazlası, talep yetersizliği ve kaynak sıkıntısı gibi diğer faktörler daha belirleyici olmuş!
Mayıs ayı Sektörel Güven Endeksleri ise, enseyi kızartmamaya çalışan bir görünüm arz ediyor; evdeki hesapların çarşıya uymakta zorlanmaya başladığını düşündürüyor. Stoklardaki artış ve talepteki istikrarsızlığa bakarak morallerini bozmamaya çalışıyorlar; kendi konularına ilişkin destek ve teşviklerin artırılabileceğini umuyorlar. Değişen koşullardan çok, Siyasi İradenin büyüme yanlısı uygulamalarda ısrarlı olacağı yönündeki beklenti şimdilik geçerliliğini koruyor ve olumsuz değişkenler kısmen görmezden geliniyor!
Söz konusu verilerin bu yılın ikinci yarısında nasıl bir eğilim sergileyeceği konusu önem kazanıyor. Eğer küresel koşullar olumsuzlaşır ve iyimser zorlamalar maya tutmaz ise, kaynak sıkıntısının büyümesi ve kredi hacmindeki artışın ivme kaybetmesi olasılığı artacak; bu değişkenlere ve makroekonomik görünüme ilişkin beklentiler olumsuzlaşacak. Siyasi İradenin tercihleri geri planda kalacak ve eğilimlerin yönünü değiştirme şansı giderek azalacak. Yakın geçmişten devraldığımız sorunlar ve dengesizlikler sonuç üzerinde belirleyici olacak!
Gördüğü en düşük seviyeleri bu yılın Ocak ayında test eden Güven endeksleri, teşvik ve desteklerin katkısı ile takip eden aylarda yükseldi; son iki aylık dönemde ise sınırlı artışlara rağmen bu ivme korunamadı. Bu süreçte büyüyen kaynak sıkıntısı, hesapları bozmaya ve kafaları karıştırmaya başladı. Küresel koşullar bu yılın ikinci yarısı açısından olumlu sinyaller vermiyor; Türkiye ve diğer gelişenler aşısından kaynak sıkıntısının büyümeye ve faizlerin yükselmeye devam edebileceğine işaret ediyor.
Böyle olmayacağı yönünde görüntüyü kurtarmaya çalışma çabaları geri tepiyor! İstatistikler aksini söylese de, riskler yabancılardan yerleşiklere transfer oluyor ve kaynak sıkıntısının ciddileşmesi önlenemiyor; off-shore’lar üzerinden yapılan işlemler algıları köreltiyor! İyimser beklentileri ve görünümü destekleyen hikayeler etkisizleşirken, gerçekler tüm engellemelere rağmen faizler üzerinden sahne alıyor. Bu açmaz korkuları besliyor; yapısal reform başlıklı söylemlerde mucize aranması ve pazarlamasına neden oluyor. Finansal yapı, büyümeyi ve istikrarı destekleyecek enerjiyi yaratamıyor; açığın büyümesini önleyemiyor!
Bu aşamada sormak gerekiyor! Anayasa Referandumu sonrasında siyasi işleyişte yaşanan değişiklikler, oy kaybı endişesini azaltarak büyüme konusundaki hassasiyetlerin azalmasına sebep olabilir mi? Hiç bir şekilde fiyatlanmamış ve gerçekleşmeyeceği varsayılmış türden radikal tercih değişiklikleri gündeme gelebilir mi? Unutmayalım: geleneksel yaklaşımların işe yaramadığı ve sistemik riski artırdığı durumlar, kökten değişimlerin habercisi anlamı taşıyabilir!