Ekonomi Bakanları, part-time Merkez Bankası Başkanı mıdırlar?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, öyle anlaşılıyor ki selefi Zafer Çağlayan’ın yolundan gitmeye kararlı. Aman “yol”dan yanlış bir anlam çıkarılmasın, biz Merkez Bankası’na karışmayı kastediyoruz. 

Google’da bir arama yaptığınızda, Zafer Çağlayan’ın Merkez Bankası’nın faiz uygulamasına ilişkin eleştirilerinin sayına ilişkin 450 bine yakın haber çıkıyor. Nihat Zeybekçi’nin haber sayısı henüz 40 bini bile bulmamış. İki bakanın görev süresi önemli tabii ki, bir de Zeybekçi’nin bu konuya ne kadar eğileceği…

Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, sürekli olarak Merkez Bankası’nı eleştirdi. Kimi zaman faizler artırılmamalı, dedi; kimi zaman faizlerin indirilmesini önerdi. Gün geldi, Merkez Bankası faiz indirince, “Keşke bizi daha önce dinleselerdi” şeklinde değerlendirmeler yaptı. 

Şimdi bayrak Zeybekçi’de! Nihat Zeybekçi de aynı şekilde Merkez Bankası’nın faiz politikasını eleştiriyor. Gerçi Zeybekçi son çıkışını biraz Başbakan Erdoğan’ın arkasına saklanarak yaptı gibi oldu ama, yine de çıkış çıkıştır. Anladık ki, bu çıkışlar devam edecek. Üstelik, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın, faiz düşürmek için uygun zaman olmadığı, hele hele ara Para Politikası Kurulu toplantısına gerek görmedikleri yolundaki açıklamasına rağmen…

“Ayrı kanunu var ama…”

Nihat Zeybekçi dün NTV ve CNBC-e’nin ortak yayınında 30 Mart öncesindeki kaygıların ortadan kalktığını belirterek şu görüşleri dile getirdi:

Siyasi istikrasızlıkla, hükümetin devamıyla ilgili riskler ortadan kalktı. Bunu millet ortadan kaldırdı. Türkiye'nin ekonomik anlamdaki realiteleri devam etmektedir. Olumsuz bazı gelişmeler varsa, cari açık gibi, bunlara girmeyeceğim ama siyasal belirsizlikler ortadan kalktı. Merkez Bankası, o gün hangi gerekçelerle faiz artırdıysa, bugün de aynı gerekçeyle faizleri düşürsün. Ayrı kanunu var, organları var ama piyasaların önünde bu yönde bir beklentiyi körüklemesi lazım, yani cesaretlendirmesi lazım ki önümüzdeki dönemde bu gerçekleşebilsin.”

Faiz ve tasarruflar 

Merkez Bankası’nın uygulamakta olduğu faiz, bir anlamda temel faiz oranıdır; diğer tüm faizleri etkiler. Bu faizlerin başında da kamunun borçlanma faizi olan devlet iç borçlanma senetlerinin faizi ve bankaların borçlanma faizi olan mevduat faizi gelir. Bu faizler, kamu ve bankalar için bir giderdir, ama bu faizleri elde edenler için de gelirdir.

TÜİK’in dün açıkladığı TÜFE’den arındırılmış getiri oranlarına bakıyoruz; mevduat faizi de, devlet iç borçlanma senetlerinin getirisi de mart itibariyle son bir ayda da, son üç ayda da, son altı ayda da, son bir yılda da hep enflasyonun gerisinde kalmış. Yani reel getiri bir yana, enflasyonla başabaş bir getiri bile yok. Üstelik mevduattaki reel getiri oranı, brüt faize göre, bu brüt faizden stopaj da düşüldüğünde reel kayıp daha da büyüyor. 
Vatandaş, parasını bankaya yatırdığında zarar edecek, devlet iç borçlanma senedi aldığında zarar edecek, hisse senedine hiç yaklaşamayacak, yaklaştığında da ağırlıklı olarak büyük zararlara uğrayacak, klasik tasarruf aracı olarak altına yönelecek ya da döviz alacak. Dövizde de müthiş zikzaklar yüzünden kimileri iyi para kazanırken, kimileri büyük zararlarla karşı karşıya kalacak. 
Böyle bir ortamda, faizin düşürülmesi önerilerek bir anlamda vatandaşın daha da zarar etmesi istenmiş olmuyor mu?

Gelin Merkez’i rahat bırakın

“Merkez faiz indirmeli ya da artırmamalı” türü açıklamalar vatandaşın da, iş aleminin de kafasını karıştırıyor. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da, “Politikacılar yurtdışında Merkez Bankası hakkında pek konuşmazlar, ama bizde Merkez Bankası iç politika malzemesi olarak kullanılıyor” şeklinde özetlenebilecek görüşüyle bu tür müdahalelerden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. 
Öyle anlaşılıyor ki, bu tür açıklamalardan kaçınmakta, özellikle de Ekonomi Bakanlarının görev tanımını daha belirgin hale getirmekte yarar var.

 

capture-20140409-212858.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar