Ekolojik Üstünlük-2

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Mustafa BAŞAR

İktisat tarihinin neredeyse insanlık tarihiyle aynı dönemde başladığına önceki yazımızda değinmiştik. Gelen yoğun “talep” üzerine, “tarım”ın ülkemiz için ne kadar önemli olduğu gerçeğinin derinlerine inmeden önce, konunun felsefi ve tarihi temelini izahata çalışacağız.
İktisadın, daha yaygın adıyla ekonominin başlı başına bir bilim olarak, araştırma yapılması ve üzerinde düşünülerek teori üretilmesi için binlerce yıl geçmesi gerekti. Tarım vardı, hayvancılık vardı, günlük ve hatta genel yaşama dair çeşitli tüketim maddelerinin zanaat olarak üretimi vardı, ancak bir bütün olarak zenginlik kaynağına giden yol üzerine düşünülmemişti. Ta ki 15. yüzyıla kadar; krallıklar arası mücadelenin, yeni yerler keşfetmek konusundaki rekabetin yoğunlaştığı Avrupa’da ekonomik bir düşünce akımı olarak Merkantilizm ortaya çıktı. Merkantilist politikanın amacı, devleti, ulusu zenginleştirmek, güçlendirmek, ülkeye değerli madenlerin getirilmesini sağlamak, değerli maden stoklarını arttırmak, bunun için gerekli önlemleri ve koşulları yaratmaktı.

Merkantilistlerin çoğu başlıca zenginlik unsuru olarak altın ve gümüşü kabul etmişler ve yaşadıkları krallıkların hazinelerine daha fazla altın ve gümüşün girmesini sağlayacak yolları araştırmışlardı. Merkantilistlerden biri, "kim ki paranın sahibidir, o istediği mala sahip olabilir" diyerek bu düşünce akımının temel inancını ortaya koymuştu. Yani fikri temelde, binlerce yıl öncesinde Lidyalıların alışverişi kolaylaştırmak için mal takası yöntemini terk ederek, nadir bulunan metalleri takas aracı olarak kullanmasına dayanan ekonomik bir politika. Peki bu politika sizce gerçek üretimi, servetin kaynağını, zenginliğin temelini açıklamaya yeterli miydi? Elbette hayır! Merkantilist düşüncenin devletçi, piyasaya müdahale eden, emek arzının artmasının işçi ücretlerinin düşmesine sebep olacağı, bunun da maliyet ve fiyatları düşüreceği için, sanayi üretiminin ve ihracatın artması adına şiddetle nüfus artışını savunan yaklaşımına karşıt olarak, 18. Yüzyıl Fransa’sında Fizyokrasi ortaya çıktı. Doğaya, tabii kanunlara ve tarıma önem veren bu yeni ekonomik yaklaşım, tarımı ihmal eden merkantilizme tepki olarak, Almanya, İngiltere ve sonra bütün Avrupa’ya, oradan da Amerika kıtasına istikrarlı bir şekilde yayıldı.

Zenginliğin ve gerçek üretimin temel kaynağı olarak toprağı gösteren bu düşünceyi hissedebilmek ve daha iyi kavrayabilmek için, günümüz ürünlerinden örnek verelim. Son teknoloji ürünü bir akıllı telefon ya da bilgisayar da üretseniz, uçak veya otomobil de üretseniz, aslında işin özünde tabiatta var olan çeşitli materyalleri bir araya getiriyorsunuz. Üretimle ilgili, akıla gelen bütün sektörleri (yani hizmet sektörü hariç her şey!) düşünün, “yaratılış ve yeniden doğuş” içeren, yokken var olan neyin üretimi var?

Geçenlerde sevdiğim bir dostum Uzay Mühendisi bir arkadaşından bahsetti. Uluslar arası çeşitli yazılım ve teknoloji şirketlerinde çalıştıktan sonra, , yaklaşık 10 aydır işsiz olan arkadaşının Beşiktaş gibi şehrin göbeğinde, iç içe binaların olduğu bir yerde, eski bir kiliseye komşu olan apartmanın küçücük bahçesinde nasıl domates yetiştirdiğini, bundan daha önce hiç tatmadığı bir keyif aldığını anlattı. Tükettiği bir adet domatesin çekirdeklerini çöpe atmayıp, internette kısa bir araştırma yaptıktan sonra bu çekirdekleri nasıl kuruttuğunu, onlarla nasıl ilgilendiğini, nasıl ektiğini, yetişen fidelerden topladığı domatesleri sadece kendisinin değil, koca bir yaz dönemi boyunca bütün komşularıyla birlikte yediklerini anlatırken gözlerinin parladığını söyledi bana. Hayatında yediği en lezzetli domateslere para vermiyor olmak komşularının da çok hoşuna gitmiş. Tek bir domatesten çıkan çekirdeklerle, birkaç ay boyunca birçok kişinin domates yiyebilmesi Uzay Mühendisi arkadaşının bizzat yaşayıp tecrübe ettiği en büyük mucizeymiş. Konumuzun Türkiye özelindeki derinliklerine sonraki yazılarımızda birlikte seyahat edeceğiz. Bu yazımızın son sözleri rahmetli, büyük usta Aşık Veysel Şatıroğlu’ndan bize nasihat olsun…

Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Âdem'den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyve yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Dileğin varsa iste Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan !
Benim sâdık yârim kara topraktır…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar