Eko anksiyete toplumunun yükselişi
Geçtiğimiz günlerde Google, “iklim kaygısı” ile ilgili Google aramalarının son beş yılda istikrarlı bir şekilde arttığını ve son zamanlarda rekor seviyeye ulaştığını açıkladı.
Şirketin verilerine göre, «iklim kaygısı» veya «eko-kaygı» ile ilgili dünya çapındaki aramalar, 2018›den 2023›e kadar yüzde 4,590 arttı. Google’da en sık sorgulanan iki soru “Eko kaygı nedir?” ve “İklim kaygısı ile nasıl başa çıkılır? Küresel ısınma sorunun yarattığı karmaşık, duygusal manzara, iklim değişikliğinin psikoloji üzerindeki etkilerini giderek açığa çıkartıyor. Dünyanın dört bir yanında yükselen eko anksiyete dalgası, bir kaygı iklimi altında yaşadığımızı gösteriyor.
İklim kaygısı mı kaygı iklimi mi?
Amerikan Psikoloji Derneği’nin yaptığı bir çalışmaya göre Amerikalıların yüzde 67’si, iklim değişikliği konusunda orta veya çok derecede endişeli. Yüzde 55’i ise bu değişikliğin kendi ruh sağlıkları üzerindeki etkilerinden endişeli.
Belçika’daki bir araştırmaya göre de iklim değişikliği konusunda yüksek veya çok yüksek derecede endişe duyan bireylerde; korku, öfke ve suçluluk gibi duygular güçlü bir şekilde tetikleniyor ve ılıman iklime sahip bölgelerdeki yüksek sıcaklıklar, bir hafta içerisinde intiharla sonuçlanan ölümleri artırıyor. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından ortaya konan bir başka araştırmada da aylık ortalama sıcaklıktaki her 1°C artış, akıl sağlığına bağlı ölümleri yüzde 2,2 artırıyor, suç oranlarını da yüzde 3 ile 5 arası artırıyor.
Çalışma, iklim değişikliğinin, 2090 yılına kadar küresel ölçekteki tüm suç kategorilerinde yüzde 5’lik bir artışı tetikleyeceğini ön görüyor. İngiltere›de yapılan çocuk psikolojisine yönelik araştırmalarsa, çocukların ve gençlerin yüzde 57’sinin, iklim krizi ve çevrenin geleceği hakkında endişeli olduklarını ortaya koyuyor. İklim değişikliğinin, psikolojik (duygusal, bilişsel, sosyal ve işlevsel) yükleri, küresel ölçekte 16 ila 25 yaş arasındaki gençlerin büyük bir kısmını derinden etkiliyor.
“Gelecek yok” ve “insanlık mahkûm” hissi
Sürecin olumsuz etkilerine doğrudan maruz kalan kişiler, bu küresel sorundan en çok etkilenen gruplar arasında. Ancak, doğrudan maruz kalmasalar bile, gençler üzerinde “gelecek yok” ve “insanlık mahkûm” hissi son derece kuvvetli.
Onları hemen ardından ebeveynleri takip ediyor. İklim değişikliğini inceleyen iklim uzmanları, çevre üzerine araştırmalar yapan ve çalışan kişiler, çevre konularıyla ilgili kendilerine danışılan psikologlar da psikolojik olarak etkilenenler arasında. Türkiye içinse araştırmalar; durumun Avrupa ve ABD’deki ile aynı seviyede olmadığını ancak eko anksiyetenin ülkemizde de giderek yaygınlaştığını, iklim değişikliğinden psikolojik olarak etkilenmeye başlamış bir toplum olduğumuzu gösteriyor.
Araştırma katılımcılarının yüzde 42’si iklim değişikliğinin psikolojilerini olumsuz etkilediğini ifade ederken katılımcıların yüzde 82’si ise iklim değişikliğini Türkiye için ilk üç sorun arasına koymuyor. Bu, Türkiye’nin mevcut krizlerinin, iklim krizinin önüne geçtiğini gösteriyor. Aynı soru, dünya için sorulduğunda ise en önemli sorun iklim değişikliği olarak belirtiliyor.
Dayanaksız gelecek sloganları
Dünya, iklim krizinden anksiyete krizine, iklim kaygısından kaygı iklimine doğru kayan sosyal bir evrimin eşiğinde. O halde iklim değişikliğiyle mücadele etmenin, sadece çevresel etkilerle sınırlı kalmaması gerektiği açık. İklim krizinin varoluşsal bir tehdit unsuru olmasının yanı sıra aynı zamanda geleceğe dair toplumsal bir korku unsuru yayma gücü de su götürmez bir gerçek. Karar alıcılar, uygulayıcılar ve küresel aktörler, dünyayı aksine ikna edecek somut adımlar atmadıkları sürece, insanlara ve özellikle gençlere; “güçlü bir gelecek”, “mutlu bir gelecek” adına söyledikleri tüm sloganlar; dayanaksız, güçsüz ve inandırıcılıktan uzak kalıyor.