Ekmeden biçilmez

Ö. Süleyman KILIÇARSLAN
Ö. Süleyman KILIÇARSLAN STRATEJİK ANALİZ suleyman.kılı[email protected]

Cumhuriyetin ilk yıllarında tarımda önemli ge­lişmeler kaydedil­mesine, 1960’lı yıl­lardan itibaren ma­kineleşmeyle ciddi verim artışı ve bü­yüme sağlanması­na rağmen bu ivme müteakip dönem­lerde maalesef sür­dürülemedi.

1980 sonrasın­da ekonomide yaşanan anlayış değişikliğine bağlı olarak dev­letin ziraattaki etkin yönetim ve planlama kabiliyeti azaldık­ça tarımsal büyüme hızı da ge­riledi hatta nüfus artışının bi­le altına indi. Yapısal sorunlar, yüksek maliyetle yapılan üre­tim, fahiş faizli krediler, fiyat ve pazarlamada yaşanan so­runlar üreticileri zor duruma düşürdü.

Aslında benzeri durumlar diğer pek çok ülke için de ge­çerli. Son yıllarda Covid-19 ve Ukrayna krizi nedeniyle dün­ya ekonomisinde gıda kıtlığı sorunu yeniden gündeme gel­di, özellikle Orta Doğu ve Af­rika’daki bazı ülkelerde kriz süreklilik arz etmeye başladı. Besin ve hububat ürünleri fi­yatları tarihi artışlar gösterdi. Yükselmeye devam eden gir­di, işçilik ve lojistik fiyatlarıy­la oluşan anormal üretim ma­liyetleri, ürünlerin tüketiciye ucuza ulaşmasına artık imkân tanımıyor. Bu artışlar, gelir se­viyesi düşük kesimlerin satın alma gücünün azalmasına ve fakirliğin boyutlanmasına yol açıyor.

Gıda milliyetçiliği

Dünyanın farklı köşelerinde meydana gelen siyasi ve aske­ri anlaşmazlıklar, ekonomik sorunlar ve nüfus hareketle­ri genel olarak milliyetçilik duygularını körüklerken; zirai üretimi tehdit eden iklim de­ğişiklikleri, çatışmalar ve ar­tan üretim maliyetleri ise gı­da milliyetçiliği kavramını ön plana çıkardı. Ülkelerin önce­likli olarak kendi besin güven­liklerini ve ihtiyaçlarını kar­şılamaları her zamankinden mühim hale geldi.

Artık gıda güvenliğini garanti etmek için üretmek ve bunun sürekliliği­ni temin etmek tüm ülkelerin yeniden ilk önceliği arasına girdi. Ürünlere ilişkin ihracat kısıtlamaları, özellikle hubu­bat üretimlerinin garanti altı­na alınması ve fiyatlardaki ani artışlara karşı yeni korumacı­lık uygulamaları söz konusu oldu.

Hızla artan nüfusun olmazsa olmaz besin ihtiyacı, ön plana çıkan gıda milliyetçiliği ve bu alanda güvenliğin sağlanma­sı için verilen mücadele, diğer ülkelerin yanı sıra Türkiye için de hayati ehemmiyet taşıyor. Yani biz de gıda milliyetçiliği gütmemiz gereken bir zaman dilimine çoktan girmiş bulu­nuyoruz. Bu süreçte, geçmiş­teki özelleştirmelerle doğan boşluğun hala doldurulamadı­ğı dikkate alınarak, ziraat sek­törünün ve piyasanın koordi­nasyonunda devletin inisiyatif üstlenmesi, ürün arzı ve fiyat­larındaki dalgalanmalara mâni olmak üzere gözetim ve dene­tim faaliyetlerine odaklanma­sı neredeyse zaruri. Bilhassa gelişmemiş ve iptidai çiftçilik üretimi ile geçinen bölgeler ile diğerleri arasındaki dengesiz­liğin ve fakirliğin giderilmesi hususunda da yine devletten çözüm bekleniyor.

Öte yandan, 2001’den itiba­ren uygulanan doğrudan gelir desteği ve tarım piyasasının düzenlenmesine yönelik de­ğişiklikler, bu kesimde Türk köylüsüne dayalı iş gücünün şehre göçüne neden oldu. Su­riye’de 2011’de başlayan iç sa­vaşla birlikte karşılaştığımız sığınmacı krizi de ziraat sek­töründe doğan boşluğun kayıt dışı istihdamla doldurulması­na sebebiyet verdi. Bu çarpık dönüşümün kontrolü de ancak devlet eliyle ile çözülebilecek bir mesele olarak görünüyor.

Dolayısıyla Türkiye’nin, şart­ların her açıdan ağırlaşacağı önümüzdeki dönem için diğer alanların yanı sıra tarım sek­törünü de sürdürülebilir ve re­kabetçi bir nitelik kazanacak şekilde dönüştürmesi kaçınıl­maz. Zira iktisadi milliyetçi­lik; çiftçilik ve besin politika­larının milli çıkarlar maksimi­ze edilecek biçimde yeniden tasarlanmasını, ülkenin doğal kaynaklarına sahip çıkılması­nı ve yerli üretime yoğunlaşa­rak verimliliğin azami düzeyde artırılmasını gerektiriyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Suriye'den beklentiler 23 Aralık 2024