Ekilen biçiliyor!

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

ANKARA'DAN / Taylan ERTEN Anayasa Mahkemesi (AYM), Cumhuriyet'in lâiklik ilkesiyle hesaplaşma aracına dönüştürülmek istenilen -asla geleneksel başörtüsü değil- türbanı "hizmet alıcı" sıfatına bulayarak üniversitelere yerleştirmeyi öngören Anayasa değişikliğini "yok sayarak" ret etti. "Yok saymanın" anlamı şu: Bu Cumhuriyet, başta laiklik olmak üzere, Anayasa'sının ilk 3 maddesinde yazılı temel ilke ve değerleriyle ayakta kaldığı sürece, Türkiye'yi demokrasi, insan hakları kılıfı altında şu veya bu şekilde "laiklik karşıtı" bir siyasi hegemonyaya teslim edecek; rejimin çağdaş özünü boşaltacak hiçbir girişimi "aklına bile" getirme! Aklından çıkaramıyorsan, teşebbüs dahi etme! AYM, bu ülkenin anayasal düzenini, hukukunu korumak ve kollamakla yükümlü. Bu ülkenin devlet sistemi yasama, yürütme, yargı kurumlarının eşit önem ve ağırlık taşıdığı; özellikle yargının yasama ile yürütmeyi denetlediği bir "altın denge" üzerine kurulu. Bu dengeyi bozacak her türlü siyasi düzenleme içeriğine ve amacına göre rejimin temeline konulmuş "tahrip kalıbı" etkisine sahip. Mahkeme "türban kararını" işte bu bileşenlerin kesişmesinden kaynaklanan bir yüksek hukuk bilinci ve yetkisiyle verdi. Ama o da ne? Kararın açıklandığı andan itibaren iktidar ekseninde başlayan hukuk ve siyaset mantığını altüst eden; eleştiri sınırlarını aşan tepkiler AYM'yi hedef haline getirdi. Eleştirilerin başında Anayasa değişikliklerinin sadece "şekil" yönünden denetlenebileceği görüşü var. Bu görüş Anayasa hükmüne dayanıyor; ama?.. Biçim özden ayrılmaz "Şey"in ya da felsefi terimle "eşyanın" biçimi ile özü arasındaki ilişki, öncelikle bir "estetik problemi" olarak sanatın, edebiyatın ve elbette felsefenin "kadim" tartışma alanına girer çok basitçe: Bir şeyin "özü", o şeyin "biçimine" yansır. Bir şeyin "biçimi", o şeyin "özünü" yansıtır. Hepsi bu kadar mı? Hayır. "Estetik" aynı zamanda edebiyat, sanat kadar "hukuk dilinin" ve siyasi eylemin de temel gerçeklerinden biridir. Biçim ile öz arasındaki "etkileşimli ilişki" böylesine güçlü iken; Anayasa'yı korumakla yükümlü AYM'nin Anayasa değişikliğiyle getirilen "türban serbestliğini" yok sayma kararını "şekil" ile "esası" birbirinden kopararak yerden yere vurmak için bambaşka bir fikir ve ideoloji âleminde yaşıyor olmak gerekir. Anayasa hukuku, kuşkusuz farklı bir disiplin. Ama, bu farklılık anayasaların temel hukuk kavramlarının dışında olduğunu göstermez. Bütün hukuk alanları birbirleriyle ilişki ve etkileşim içinde. Böyle olmasaydı, Türk Medeni Kanunu (TMK) daha ilk maddesinde şu hükmü koymazdı: "Kanun, lafzı veya ruhu ile temas ettiği bütün meselelerde mer'idir (yürürlüktedir). Hakkında kanuni bir hüküm bulunmayan meselelerde hâkim örf ve âdete göre, örf ve âdet dahi yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı bu meseleye dair nasıl bir kaide koyacak idiyse ona göre hükmeder." TMK'nın bu hükmü, yalnız kendisiyle sınırlı mıdır? Sadece "lâfzına" bakılırsa öyle. Ama, dikkat edilirse, kanun kavramını "lafzı" ve "ruhu" ile bütünleştiren bir genel hukuk, yargı ve hüküm sürecini içeriyor. Ayrıca, "Hakim"in takdir alanını belirliyor. Şimdi, Anayasa yargısını sırf "lafzen" yorumlayarak ve ortada kanun yoksa bile hâkime kendisini "kanun koyucu" yerine koyarak hüküm kurma yetkisini veren genel ve temel hukuk ilkesi yerinde dururken, AYM yargıçlarını "şekil" sözcüğünün dar sınırlarına hapsedip ağzına geleni eleştiri diye ortalığa atanları anlamak mümkün mü? Üstelik, AYM'nin geçmişte benzer davalarda bu şekil-esas tartışmasını açıklığa kavuşturan; şekille esas arasındaki hukuk mantığı ilişkisini tanımlayan içtihatları varken... Asıl mesele... Türkiye bugün siyaset ekseninde büyük bir hesaplaşma dönemi geçiriyor. Hesaplaşmanın bir boyutunda, Cumhuriyet'in "lâik kimyasını" çarpıtılmış demokrasi kavramı içinde "arkaik" bir başkalaşıma uğratma "iradesi" var. Cumhuriyet'in "iradesi" ile bu "irade" çatışıyor. AYM'ye yönelen tepkileri, gittikçe genişleyen bu çatışmanın "bütünlüğü" içinde değerlendirmek gerekir. Başka bir açıdan; Türkiye hemen hemen her yıl "sıcak yaz" yaşar. Ama, kabul edilmeli ki 2008'in yazı öncekilerden çok daha "sıcak" geçecek. "Türban kararı", siyasi meteorolojinin tüm ölçüm istasyonlarındaki ısı ölçerlerde "santigratları" yükseltti. AYM'nin önündeki "AKP'nin kapatılması" talepli dava, sonuçlarına göre, ısı ölçerleri patlatabilecek bir potansiyele sahip. Umarız akıl, sağduyu, hukuka saygı önce iktidar konumu gereği AKP'de galip gelir: Bugüne kadar "ektiklerine" bakarak "biçtiklerine" hiç şaşırmadan, öznesi olduğu bu krizi, "nerede yanlış yapıyorum" sorusuyla birlikte doğru yönetebilir. Aksi halde bu yaz Türkiye'yi kavurabilir!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013