Ek vergiye sınır ötesi yaklaşım: Almanya

Prof. Dr. Ayhan Selçuk ÖZGENÇ
Prof. Dr. Ayhan Selçuk ÖZGENÇ info@dunya.com

Bilindiği üzere, 7440 ve 7456 Sayılı iki kanun ile ek kurumlar vergisi ve ek motorlu taşıtlar vergisi ihdas edilmiş, bu kanunla­rın Anayasa’ya uygunluğu meselesi vergisel gündemi uzun süre meşgul etmişti.

Anayasa Mahkemesi’nin kanunların iptaline yö­nelik yapılan başvuruları reddetmesi üzerine konu vergi idaresinin gündeminden düş­müş ancak mülkiyet hakkı ih­lali gerekçesiyle Anayasa Mah­kemesine bireysel başvuru yo­lunun işletilip işletilmemesi konusu hukuk çevrelerinde tar­tışılmaya devam etmişti.

İç hukukta Anayasa Mahke­mesi’ne bireysel başvuru yo­luyla yapılan başvurularda bu yazının kaleme alındığı tarih­te bilindiği kadarıyla henüz bir karar çıkmamıştır. Tam bu nok­tada, benzer bir başvuruya Al­man Anayasa Mahkemesi ta­rafından geçtiğimiz hafta mü­kellefler bakımından olumsuz cevap verilmiştir.

Dayanışma vergisi nedir?

Almanya’da 1 Ocak 1995 tari­hinde yürürlüğe giren bu vergi, Anayasa’nın 106(1) no. 6 mad­desi uyarınca gelir ve kurum­lar vergisi üzerinden alınan bir ek vergidir. 2021 yılından itiba­ren, yalnızca belirli gelir vergisi yükümlüleri ve tüm kurumlar vergisi yükümlüleri dayanışma vergisi ödemektedir. Verginin hesaplanmasında gelir veya ku­rumlar vergisi esas alınmakta­dır.

1998 yılından bu yana, daya­nışma vergisi oranı %5,5 ola­rak uygulanmaktadır. Yasa’nın 2. maddesi, Gelir Vergisi Ka­nunu’nun 1. maddesi uyarınca gelir vergisine tabi olan gerçek kişilerin ve Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 1. ve 2. maddele­ri uyarınca kurumlar vergisine tabi olan tüm kurum, dernek ve vakıfların bu vergiyi ödemekle yükümlü olduğunu öngörmek­tedir.

Dayanışma vergisine karşı anayasa şikayeti

Almanya Federal Anayasa Mahkemesi’nin İkinci Sena­tosu, 26 Mart 2025 tarihli ka­rarıyla (2 BvrR 1505/20), 10 Aralık 2019 tarihli “Dayanış­ma Vergisini Azaltma Yasası” ile değiştirilen 1995 tarihli Da­yanışma Vergisi Yasası’na (Sol­ZG 1995) karşı yapılan anaya­sa şikayetini reddetmiştir. 1995 yılında yürürlüğe giren daya­nışma vergisi, Almanya Ana­yasası’nın (Grundgesetz - GG) 106(1) no. 6 maddesi kapsamın­da bir ek vergi niteliğinde­dir.

İkinci Senato ek vergi ba­kımından, belirli görevler için Federal Devlet’in ek mali ihtiyacının bulunması gerektiğini ve yasa koyucu­nun bu ihtiyacı genel hatla­rıyla belirtmesinin yeterli olduğunu vurgulanmıştır. Dayanışma vergisi açısın­dan, bu ek mali ihtiyaç Alman­ya’nın yeniden birleşmesi süre­cinden kaynaklanmaktadır.

Mahkeme ayrıca, yasa koyu­cunun, ek mali ihtiyacın açık bir şekilde ortadan kalktığı durum­da, ek vergiyi kaldırmak veya şartlarını değiştirmek zorun­da olduğunu belirtmiştir. Uzun vadeli olarak yürütülmeye de­vam eden ek vergiler açısından, yasa koyucunun durumu izle­me yükümlülüğü vardır. Ancak, eski Doğu Almanya eyaletleri­nin Federal Almanya Cumhuri­yeti’ne entegrasyonundan kay­naklanan ek mali ihtiyacın ta­mamen ortadan kalktığı henüz tespit edilemediğinden, yasa koyucu 2020 vergi döneminden itibaren dayanışma vergisini kaldırmakla yükümlü değildir.

Mahkemenin değerlendirmeleri

Anayasa şikayeti, dayanış­ma vergisi ödeme yükümünün 2020 itibariyle değişmeden devam etmesi ve 2021’den iti­baren yalnızca kısmen azaltıl­masına ilişkin itirazları kapsa­maktadır. Ancak mahkeme, şi­kayetin dayanıksız olduğuna hükmetmiştir.

Şu ana kadar, kamu maliyesi­ne ilişkin anayasal düzenleme­ler uyarınca ek verginin kaldırıl­masını gerektiren bir durum or­taya çıkmamıştır. Federal yasa koyucunun mali ihtiyacı belir­leme konusunda geniş bir takdir yetkisi vardır. Uzman raporla­rı, 30 yıl geçmesine rağmen Al­manya’nın doğu ve batısı arasın­da yapısal farklılıkların devam ettiğini ve bölgeler arası enteg­rasyon sürecinin 2030’a kadar mali yük getireceğini göster­mektedir. Bu nedenle, dayanış­ma vergisinin kaldırılması ana­yasal bir zorunluluk değildir.

Ek vergiler açısından sonuç

Türkiye’de sürekli uygulanan bir dayanışma vergisi/ek vergi bulunmamaktadır. Ayrıca, her iki ülke arasındaki teknik hu­kuk farklılıklarını tartışmak­ta bu gazete yazısının sınırını aşar. Ancak, şu şekilde bir tes­pit yapmak yanlış olmayacak­tır.

İçinde bulunulan ekonomik süreçlerde, mahkemeler ço­ğunlukla anayasallık denetimi yerine yasa koyucu amacından hareketle hüküm tesis etmek­tedirler. Türkiye’de yapılan bi­reysel başvurular açısından da benzer bir sonuç ortaya çıka­bilir. Anayasallık denetiminin sınırına ilişkin kapsamlı tartış­maları Anayasa hukukçuları­na bırakmak yerindedir ancak vergisel içerikli içtihatlar bakı­mından bu çeşit yaklaşımları eleştirmek gereklidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar