Eğri otursak da artık doğruyu konuşalım!..
Geride bıraktığımız hafta genelinde finansal piyasalarımız üzerinde dış piyasa etkisi azalırken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın fonlama maliyetini artıran tercihleri kısmen etkili oldu. Diğer gelişmekte olan ekonomi paraları cüzi oranlarda değer kaybeder iken, Türk Lirası’nın kısmen toparlandığına tanık olduk. Kısa vadeli faizler daha geri bir şekilde yükseldi, uzun vadeler ile arasındaki fark daraldı. Belli ki para otoritesinin baş senaryosu olumsuz yönde değişmeye başlamış ve daha önce yapmaktan ısrarla kaçındığı eylemleri uygulamaya koymak zorunda kalmış.
Eğer kısa vadeli faiz uygulamalarında herhangi bir değişikliğe gidilmemiş olsa idi sepet bazında döviz kuru yeni rekorlarla tanışmış, beklentiler iyice kontrolden çıkmış olabilirdi. Fakat bu tehlikenin artık geride kaldığını söylemekte pek mümkün görünmüyor. Kısa vadeli faizlerin yükselmeye başlaması sadece yerel paranın değer kaybını engelleyecek veya öteleyecek, başka bir yan tesir yaratmayacak bir durum değildir. Bir yandan likit kalma isteğini artırarak riskten kaçınma eğilimini güçlendirir, bilançoları yıpratmaya başlar; diğer yandan paranın devir hızını girileterek ekonomiyi durgunlaştırabilir. Beklentiler bozuldukça yerel paranın yeniden değer kaybı, tepkisel nitelikte yeni faiz yükselişleri dalgalı bir şekilde devreye girebilir ve gelişmeler kontrolden çıkabilir.
Borç-alacak vadelerinin genelde kısa olduğu, sermaye piyasasının olmadığı veya pek gelişmediği, varlık değerlerinin bilançolar açısından hayati değer taşımadığı ekonomilerde kısa vadeli faiz yükselişinin yan tesirleri genelde sınırlı olur. Fakat tam tersi bir durumda kırılganlık yaratacak bir belirsizlik unsuru olarak tüm dengeleri olumsuz yönde etkileyebilir. Bugün için Türkiye ekonomisi hem yerel paranın daha fazla değer kaybetmesine hem de kısa vadeli faizlerin kalıcı olarak yükseliş eğilimine girmesine katlanamayacak duruma gelmiş bir ekonomidir. Kuş olmadan uçmaya çalışmanın bedeli ile tanışma vakti çok uzakta değildir.
Bugünü ve geleceği anlamak için son on yılda küresel düzeyde yaşanan tüm aşırılıkları mercek altına almak önemlidir. Hesapsızca alınan riskler sorunları çözmemiş ağırlaştırmış, hareket yeteneği daralmıştır. Günü kurtarmak adına merkez bankalarının bu olumsuzluğu engelleyememesi, tam aksine desteklemek zorunda kalması belirsizlik ve kırılganlığı daha önce görülmemiş seviyelere yükseltmiştir. Son altı ayda küresel düzeyde uzun vadeli faizlerin yükselmesi kaldıraç kullanımının daha fazla gecikmeden azaltılması gereğinden kaynaklanmıştır; bu saatten sonra merkez bankalarının söylem ve eylemleri ile bunu terse çevirme olasılığı yok denecek kadar azdır. Gelişmiş ekonomilerde kısa vadeli faizlerin birkaç yıl daha düşük düzeyde kalacağı söylemi yeterli olamamaktadır. Bu durum riskten kaçınma eğilimini güçlendirirken sermaye hareketlerini daraltmakta, ilk elde gelişmekte olan ekonomilerin kabus görmesine sebep olmaktadır. Ülkemizde olduğu gibi tepkisel nitelikteki faiz yükselişleri ile bu olumsuzluktan kurtulmak pek mümkün gibi görünmemektedir.