Eğitimsizliğin maliyeti
Son bir yılda çok kötü bir şey oldu. Hiç yerleşmemesi gereken bir algı maalesef tüm topluma yerleşti. En alt seviyeden en üst seviyeye her meslek, her pozisyon ekonominin içine girdiği bu fırtınada sadece ve sadece maaşlarıyla değerlendirilir oldu.
Üniversitede okuyan, okuyacak olan ya da yeni mezun olan gençlerin büyük bir kısmının şu anda tek kriteri var “Maaş”.
Daha da üzücüsü çok değerli ve toplum için çok önemli meslekleri icra edenlerin de kendilerini sürekli olarak başka mesleklerle, maaşlarıyla, hatta asgari ücretle kıyaslaması.
Mesela şu anda sanayi kuruluşlarında üretimde, inşaatlarda, inşaatın mobilya, marangozluk, dekorasyon, elektrik gibi alt kırılım mesleklerinde ustalar zor bulunur hale geldi. Bunun önemli bir sebebi apartman üniversitelerinin artışı ve ailelerin gençleri “ne olursa olsun bir üniversiteden mezun olsun” baskısıyla yetiştirmesi. Toplumun da son 10 yıldır üniversiteli olmayı bir prestij, sınıfsal bir fark olarak görüp gençlere o nazarla bakması. Bu da gençleri üretimden, imalattan, el becerisiyle yapılan işlerden uzaklaştırdı.
Elbette maaş kavramının bu kadar önem kazanmasının en önemli sebebi bugünün enflasyonist ortamında yaşamaya çalışmanın adeta bir “Survivor” yarışmasına dönüşmesi.
Ama bütün bu haklı gerekçelerin sonucu olarak çok karanlık bir çıkmaz sokağa çıkıyoruz. “Eğitimin itibarsızlaştırılması”.
“4 yıl üniversite okuyacağına sanayide çırak olsaydın” formülünün matematiği insanların aklına yattıkça eğitimin, yüksek öğretimin önemi, kıymeti azalıyor.
Aslında aradığımız formül şu olmalıydı, “Sanayide çırak olacak kabiliyete ve potansiyele sahip kişiyi 4 yıl üniversiteye neden gönderiyoruz? 4 yıl üniversite okuyup orada hem kendine, hem de talip olduğu mesleğe değer katacak genci neden sanayide çIraklığa gönderiyoruz?”
İkisi çok farklı meslekler oysa. Bizde ise her şey çok geçişken.
Yıllar önce Japonya’da Casio şirketini ziyaret etmiştim, sanıyorum 2010. 70 yaşında bir satış temsilcisi gördüğümde çok şaşırdım. “Neden yükselmediniz bunca yıl?” dedim. “Nereye yükselecektim?” cevabını aldım. “En azından satış müdürü olabilirdiniz” dediğimde ise hala unutamadığım o cevabı aldım. “Ben satış temsilcisiyim, benim işim bu. Satış müdürlüğü ise bambaşka bir iş.”
Şimdilerde Türkiye’de bir genç yıllarca eğitimini aldığı mesleği sadece daha iyi para kazanmak için terk edip hiçbir eğitim gerektirmeyen bir işe geçebiliyor, dönebiliyor. Peki o gencin aldığı o eğitimin maliyeti?
O eğitimini, bilgisini unutacak olmanın maliyeti?
O işe ülkedeki ihtiyacı zaman içinde karşılayamayacak olmanın maliyeti?
Bugün işler karıştı diye, hem bireysel, hem ev hem de ülke ekonomimiz tepetaklak oldu diye eğitimi kötülersek yarın eğitim gerektiren meslekler, pozisyonlar çökecek.
Eğitimin maliyetini hesaplamakta uzman olduk, kuruşu kuruşuna hesaplıyoruz ama eğitimsizliğin maliyetini hiç hesaplamıyoruz.
Girişimlerde “Ölüm kanyonu” denen bir tabir vardır. Her girişim, her yeni şirket kurulduktan bir süre sonra ölüm kanyonuna düşer. Bu kanyondan çıkabilen girişim çok fazla değildir. Bu yüzden 10 yılı doldurabilen şirketlerimizin oranı %20’nin altında. Ki bu veri bence çok da güncel değil, 2020’den sonra bu oranın çok daha aşağılara indiği düşünülüyor.
Aynı şey iyi bir mezun, yetişmiş bir genç için de geçerli.
Sevgili genç arkadaşım.
Ekonomi zorluyor. Her yandan baskı altındasın. Eğitime devam etmek, eğitimini aldığın mesleği sürdürmek zor, yorucu, yıpratıcı. Ama bugün altında olduğun bu baskı bir süre sonra terse dönecek. Moda gibi mevsimsel değişen işler, kazançlar ve meslekler gözünü boyamasın. Sabır ve sebatla en iyi bildiğin alanda, eğitimini aldığın ya da almakta olduğun konuda derinleşmeye çalış.
Emin ol belki 3, belki 5 yıl sonra, ama çok uzak olmayan bir tarihte yeniden eğitim ve eğitimli değerlenecek. Gerçek değerini bulacak.
O gün oturup eğitimsizliğin maliyetini ve eğitimlinin değerini konuştuğumuz gün olacak. Ve sen de o günün kazananı, kârlı çıkanı ve arananı olacaksın.