Eğitim uzun bir yolculuktur
Bir tren macerası
Bir cumartesi günü idi. Trene bilet alamadan bindim. Çünkü istasyondaki bilet satan makine 50 euroluk banknotu kabul etmedi. Biletsiz yolculara kesilen cezayı ve denetçilerin acımasızlığını duymuştum. Ayrıca bilet almaya uğraşırken bana yardımcı olmaya çalışan kadın da uyarmıştı: “Denetçiler terstir. Aman denetçiye karşı kibar olun.” Trene endişe ile bindim. Tren hareket eder etmez üniformalı bir kadın bizim vagona geldi. Herkes biletini gösteriyordu. Benim gösterecek bir biletim yoktu. Acaba korktuğum başıma gelecek miydi?
Sıra bana gelince denetçiye durumu anlattım. Biraz da detaylı anlattım. Eichstätt Üniversitesi’ndeki bir konferanstan geldiğimi, bana rehberlik eden öğrencinin zaman konusunda bir hata yaptığını, bu nedenle az daha treni kaçıracağımı sıraladım. Denetçi gülümsedi, “Nereye gideceksiniz?” diye sordu. “Münih Havaalanı’na”dedim. Merakla bekliyordum; gülümseye gülümseye cezayı kesecek miydi?
Ben denetçi ile konuşurken yanda bir yığın formla oturan bir adam da merakla bize bakıyordu. Yakasında, trencilerde gördüğüm bir kimlik vardı. Bana denetçiyi denetliyor gibi geldi. Denetçi ceza kesmezse, o da denetçiye mi ceza kesecekti acaba? Denetçi kadın beni dinlerken elindeki post makinesine benzer alete kalemle dokunuyordu. Sonunda denetçinin elindeki elektronik aletten bir kağıt çıktı. Ben de paramı çıkarttım. Cezamı ödemeye hazır bekliyordum. Denetçi “Onu bozacak param yok. Kredi kartınız ile ödeyiniz” dedi. Kredi kartımı verdim. Bana uzatılan kağıtta euro işaretinin yanındaki rakama baktım. Ceza kesilmemişti. Üstelik, kesilen ücret gelişimde ödediğimden daha ucuzdu. Denetçi kadın anlattı. Hafta sonu diye indirim vardı. Üstelik bu bilette istediğim toplu taşıma aracına binebilecektim. Teşekkür ederek kredi kartımı geri aldım.
Bileti cebime koyup trende yerleştim. Yerime oturur oturmaz, denetçiyi denetliyor diye şüphelendiğim adama baktım. O da bana bakıyordu. Sanki “Ceza almadan paçanı kurtardın” der gibiydi. Yanıma geldi. “Günaydın, İngilizcem iyi değildir, ama deneyeceğim” diye konuşmaya başladı. Tren taşımacılığı ile ilgili bir anket yapıyordu. Belki dil yabancılığındandı, ürkek bir hali vardı. “Sizinle de bu anketi yapabilir miyim?” diye sordu, kabul ettim. Anket bitince yerine oturup yeni binenleri beklemeye başladı.
Bir durak öteden binenler oldu yine. Yeni binenlerden bir genç adam da benim sıramdaki koltuğa oturdu. Günaydınlaştık. Bir cumartesi günü için resmi giyinmişti, kravatlı idi. İşe gidiyorsa geç kalmıştı. İşten geliyorsa, çok değişik çalışma saatleri olmalıydı. Ben böyle tahminlerde bulunurken anketçi adam çıka geldi. Sanırım bana söylediklerinin aynısını bu gelen genç adama Almanca olarak söyledi. Acaba bu anket ne kadar sürecekti? Çok uzun sürmedi. Genç adam cebinden bir resimli kart çıkarıp anketçiye gösterdi. Gülüştüler. Genç adam kartı yakasına taktı ve gösterisine başladı. Anketçiyi adeta esir aldı. Heyecanlı heyecanlı konuşmaya başladı. Anketçiden en az 20 yaş küçüktü. Anketçi onu saygı ile pür dikkat dinliyordu. Konuşma bitince çantasını aldı, ayağa kalktı. Gelen istasyonda inecek diye düşündüm; yanılmıştım.
Genç adam ve anketçi, anketçinin eşyalarının bulunduğu ön sıraya geçtiler. Genç adam anketçinin karşısındaki koltuğa oturup çantasından bir takım kağıtlar çıkardı. Kağıtlar üstünde bir şeyler göstererek konuşmaya başladı. Anketçi de ne kibar adamdı; Genç adamı dikkat ve büyük bir saygı ile dinlemeye devam ediyordu.
Tren yeni bir istasyona gelip durdu. Genç adam konuşuyordu. Yeni gelenlerden birisi çocuğu ile önümdeki sıraya oturdu. Anketçi ayağa kalkıp kadınla kısa konuşmasından sonra anketini yapmağa başladı. Genç adam da benim gibi dikkatle anketi izliyordu. Onunla göz göze gelip selamlaştık tekrar. Genç adam benden meraklı çıkmıştı; kalkıp anketçinin yanına geldi. Kadına yakasındaki kartı gösterip bir şeyler söyledi. Kadın çantasından biletini çıkarıp genç adama verdi. O zaman anladım ki, genç adam sıradan bir yolcu değildi. Genç adam bilete kadının verdiği bilete bakıp onu anketçiye verdi. Anketçi bileti aldı, biletteki bazı bilgileri forma geçirdi. Bunu yaparken genç adam da ona yardım etti. Sonra yerlerine oturdular. Genç adam son doldurulan form üstünden yine anketçiye konuşmaya devam etti. Sonra genç adam kalkıp vagonun kapısına gitti. Oradan yolcunun girişini yeniden canlandırdı, gelip yine anketçinin yanına oturdu. Sanırım anketçi giriş konuşmasını yapıp boş form çıkarıp genç adama sorularını sormaya başladı. Sonra hep birlikte ayağa kalkıp vagonu dolaştılar. Anketçi yolcuları saydılar. Genç adamla yine göz göze gelip selamlaştık. Yerlerine geri dönüp bir forma bir şeyler yazdılar.
Yeni istasyonda yeni yolcular bindi. Anketçi yeni bir yolcuya gidince ben de genç adamın yanına gittim. “Eğitim iyi gidiyor mu?” diye sordum gülerek. “Evet” dedi gülerek, sonra da anlattı. Çalıştığı firma, demiryolları adına araştırma yapıyordu. Trendeki anketçi gibi yeni anketçiler işe alınmış ve onlara bir günlük bir eğitim verilmişti. Bugünkü eğitim de iş-başı eğitimi idi. “Bir insan kaynakçısı
ve eğitimci olarak sizi gözledim; işinizi iyi yapıyorsunuz, kutlarım” dedim. Teşekkür etti “Keşke, bizim patron bunu duysa” dedi gülerek. Genç adam bıkmadan usanmadan eğitimine devam etti. Anketçi her yeni yolcuya daha bir güvenle gitmeye başladı. Her anket sonunda genç adamın yanına gidip formların üstünden gittiler. Her seferinde genç adam anketçiyi gülerek karşıladı ve uğurladı. Münih son duraktı, trenden indim. Genç adam “Bizim yolculuk devam ediyor” dedi. Evet, eğitim uzun bir yolculuktu.
Bir yorum
Trende tanık olduğum işbaşı eğitime hayran kaldım. Yaparak öğrenmenin ve öğretmenin gücüne tanık oldum. Anketçinin işini nasıl ciddiye alıp, eğitimciyi nasıl dikkatle dinlediğini gördüm. Eğitimcinin enerjisi ve sabrı beni etkiledi. Şu an Avrupa’da ekonomik kriz var. Ama Avrupa’nın en güçlü ekonomisi Alman ekonomisi. Gördüğünüz gibi her şeyin bir nedeni var. İşini bu kadar ciddi yapan ve eğitime bu kadar önem veren bir toplumun ekonomisi kötü olamaz, kötü kalmaz.