Eğitim sınıfta kalmış, bunun affını kim çıkaracak?

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

İngilizce'yi ne kadar bilemiyor

Üniversiteli gence "İngilizcen nasıl?" diye sordum. "İngilizcem fena değil hocam. Ama  fazla kelime bilmiyorum. Bir de konuşamıyorum" dedi. "Peki konuşulanları anlıyor musun?" Genç, "Hızlı konuştuklarında  anlayamıyorum. Fazla kelime bilmiyorum; bilsem anlayacağım". Dayanamadım, "Peki nedir İngilizce'nde  fena olmayan?"  Gururla,  "Gramer" dedi. Sonra da ekledi, "Gerçi onu da tekrar etmem gerek, epey oldu bakmayalı."

 Halep ve arşın

İşte size memleketimizin eğitim manzarası. Bunca yıl  İngilizce okut ve kişi bir şey bilmesin. İngilizce konusunda durum açık; kişi okuduğunu kavrayamıyor, konuşulanı anlamıyor, kendini ifade edemiyor. Kişi ve çevresindekiler, "Halep ordaysa, arşın burada" mantığı paralelinde  işin hemen farkına  varıyor. Aslında diğer konularda da durum bundan farklı değil. Kişi okul bitirmiş, diploma da var. Ama cahilliği  aynen İngilizce örneğindeki  gibi. Fakat yetersizliği İngilizce'de olduğu gibi hemen anlaşılamıyor.

Cahilliğin dengeli dağılımı

Ülkemizde cahillik ve yetersizlik her konuda eşit olarak dağılmış durumdadır. Gelir dağılımı gibi bir çarpık dağılım söz konusu değildir. Buna inanmıyorsanız  çevrenizdeki kişilere bir bakın . Örneğin, üniversiteyi bitirmiş kaç kişi okur-yazardır? Ama "işlevsel okur yazarlık"tan söz ediyorum. Okuduğunu anlayacak, yorum yapabilecek. Ve de verilen bir konuda fikirlerini yazarak ifade edebilecek biçimde okur yazar olmaktan söz ediyorum . Göreceksiniz ki, birçok kişi okuduğunu anlamıyor, yazdığı anlaşılmıyor. Okullarımızda, üniversitelerimizde, daha temel becerileri bile kazandıramıyoruz. Sadece diploma veriyoruz. İstatistikleri  kabartıyoruz.

Somut yetersizlikler

Bilmediği, yetişmediği, altyapısının olmadığı  nasıl  anlaşılır kişinin? Ziya Paşa deyişi ile "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" Ama anlamak için söz konusu  işin de somut olması gerekir. İşte bundan dolayıdır ki, örneğin, mühendislik konularında durum çok açıktır. Yetersizlik hemen ortaya çıkar. Bu nedenledir ki, biraz yağmur yağsa büyük şehirlerimiz Venedik'e döner. Çünkü mühendisleriniz, yöneticileriniz iyi yetişmemişse,  sağlam altyapıları yoksa,  şehirlerinizin  de altyapısı yoktur. Bundan dolayıdır ki, deniz kenarındaki şehirlerinizi bile su basar. Yağmur, turnusol kağıdı gibi çalışır; palavraları susturur; şehir altyapısı çalışıyor mu, çalışmıyor mu gösterir. Başka bir somut olay da spordur. Yöneticiniz, sporcunuz yetersizse, uluslararası karşılaşmalardan, örneğin olimpiyatlardan, turistik geziden döner gibi dönersiniz.

Sınıfta kalan kim?

Ülkemizde eğitim sınıfta kalmıştır. Peki nerde yanlış yapmışız ve yapıyoruz? Bu, karmaşık bir problemdir; birçok nedeni vardır. Ama en önemlisi,  eğitimin ana amacını unutmamızdır. Eğitimin amacı, kişinin yetkinliklerini geliştirmek, ona yaşamda kullanacağı beceriler kazandırmaktır. Ama biz eğitimin amacını, diploma denen kağıt parçasını almaya dönüştürmüş durumdayız. Eğitim süreci ise  sınav engelli koşu olmuş. Öğrenciyi, sadece sınav geçmek için kurulmuş kurşun askere döndürmüşüz. Öğrenmenin, okumanın zevkini yok etmişiz. Örneğin, öğrenci için bir roman sadece sınavda gelme olasılığı varsa değerlidir. Romanın edebi lezzeti, "aşağılardan hangisi" sorusuna indirgenmiştir.

Gecekonducu zihniyet af peşinde

Sanılıyor ki, diploma denen kağıt parçası her şeyi çözecek. Bu nedenle, okullar birer diploma fabrikasına dönüştürülmüş  durumda. Diploma almayı kolaylaştırmak için de herkes elinden geleni yapıyor. Diploma önündeki her engeli kaldırıyoruz. Bu durumda da diploma alamayan varsa  af çıkartıyoruz.

Şimdi siyasilerimiz üniversiteden ilişiği kesilenler için af çıkarma hazırlığında. Büyük şehirleri gecekondu afları ile mahveden bu mantık, eğitim olayında da işbaşında. Padişahın ulufe dağıtması gibi bir şey bu.

Eğitim ciddi iştir. Aflar, sistemin ciddiyetini  ortadan kaldırır. Bunu yapanları kim affedecek?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019