Eğitim şart
Almanya’yı düşünüyorum. Dört yıl süren birinci dünya savaşından mağlup ayrılmış, savaş boyunca kendi ordularını finanse ettiği gibi, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı ordularına da parasal ve silah yardımında bulunmuş bir devlet. Mağlubiyeti ülke dışı topraklarda kabul etmiş, ülkesi savaşta bir yıkım görmemiş, ancak savaştan sonra ciddi bir ekonomik kriz ve enflasyon (aslında parasını ortadan kaldıracak boyutta hiperenflasyon) yaşamış. Bütün bunlara rağmen savaştan sonra da üretmiş, sanayisi varlığını sürdürmüş. Ekonomik krizle birlikte yönetime gelen Hitler, sanayisini yeni bir savaşa hazırlık için kullanmış, günlük hayat için üretim yapan fabrikalar orduya silah, cephane ve teçhizat üretimi yapmaya başlamışlar. Sonrasında ikinci dünya savaşı. Öyle bir savaş ki neredeyse altı yıl sürmüş. Almanya yenilmiş. Birincisinden farklı olarak ülkede taş üstünde taş kalmamış. İkiye bölünmüş. Ancak savaş sonrası hemen batısı da doğusu da üretim üssü haline gelmişler. Bu derece yıkıma uğramış bir ülke kısa zamanda bunu nasıl başarmış?
Eğitimi Alman ekolünden gelen bir duayen sanayici büyüğümüz ile bunları konuşuyorum. “Mesut Bey, eğitim diyor, Almanlar özellikle çıraklık eğitimine büyük önem verirler. İzmir’de 1989 yılında otomobil yan sanayii için üretim yapmak üzere açılan 3. Organize Sanayi’nin açılışına gelen ve aynı zamanda Türk-Alman ortaklığıyla yapılan çıraklık okulunun da açılışını yapan, dönemin Almanya Cumhurbaşkanı Richard Von Weizsacker’dan bu konuda yardım yardım istedim. Kendisinin yönlendirmesiyle, tamamen Almanların benzeri okullarını esas alarak, fabrikamızın içine bir çıraklık okulu, bölgeye de bir sanat okulu (Endüstri Meslek Lisesi) açtık. Fabrikamızın kalfa ve usta ihtiyacını bu okullardan, özellikle çıraklık okulundan karşılıyoruz.”
Gerek üretimde ve gerekse hizmet sektöründe yetişmiş nitelikli eleman çok önemli. Oluklu mukavva sektörünü bilenler iyi bilir, katlama yapıştırma makinelerinin ayarı zor, süresi uzundur. Ben bu makinelerde, iyi yetişmiş bir operatörün, ortalama bir operatöre göre birkaç kat fazla ürettiğini biliyorum.
Yıllar önce Hesap Uzmanlığı dönemimde bir inceleme için gittiğim firmada, yıl içinde fire miktarlarının birden artıp üretim miktarının da ciddi oranda düştüğünü görmüştüm. Durumu araştırınca, bir ücret anlaşmazlığı nedeniyle tüm işçilerin işten çıkarıldığını, yenileriyle üretime devam edildiğini, tecrübesiz işçilerin hem üretim miktarını ciddi oranda düşürdüğünü hem de fireleri zıplattığını tespit etmiştim. Çalışanlarla ücret düzeyi üzerinden yaşanan problem, akla hayale gelmeyecek bir kayba neden olmuştu.
Rekabet verimlilikten geçiyor. Verimli olabildiğiniz müddetçe rekabet üstünlüğü sağlıyorsunuz. Rekabet üstünlüğü içen yüksek teknolojiye sahip makinelerinizin yazılı performansları değil, bu performansları sürdürülebilir şekilde yakalayacak insan kaynağına sahip olmanız önemlidir.
Gerek az gelişmişliğin kısır döngüsü deyin, gerek orta gelir tuzağı deyin, bulunduğumuz noktadan bir üst lige çıkabilmenin yolu verimlilikten geçiyor. Verimlilik, sıfıra yakın ilave yatırımla katma değer yaratmak demek. İhtiyacımız olan tek şey ise nitelikli, yetişmiş insan kaynağı.
Bu konuda ciddi sıkıntılarımız var. Mesleki eğitim konusunun baştan sona yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Çıraklık yani mesleki eğitim kursları bu eğitimin en temel noktasıdır. Sekiz yıllık zorunlu eğitim sonrası liseye devam etmek istemeyen öğrenciler, çalışmak istedikleri sektörde hem eğitim almakta hem de haftanın belli günleri çalışmakta, eğitim süresi sonunda kalfa, bir süre sonra da usta olarak yollarına devam etmekteler.
Çıraklık eğitiminin hem organize sanayi bölgelerinin hem meslek odalarının kontrolünde bulunması, eğitimin güncel tutulması, hatta belli bir büyüklüğün üzerindeki işletmelerin kendilerine bağlı çıraklık ve mesleki eğitim kursu açma ve bu kursiyerleri istihdam etmelerinin zorunlu olması gerekir.
Eski adıyla sanat okulları yeni adıyla endüstri meslek liseleri ne yazık ki, çıraklık okulları kadar verimli ve sanayi ile entegre değiller. Bu okulların da, çıraklık kursları gibi, gerek organize sanayi bölgeleri ve gerekse meslek odaları ile entegre olmaları, öğrencilerin bir stajdan öte fiilen istihdam edilerek eğitilmeleri, eğitim bitiminde de istihdamlarının devamı gerekmektedir.
En büyük sıkıntı iki yıllık üniversiteler olan meslek yüksek okullarıdır. Esas amacı kalfa ve usta üzeri teknik eleman yetiştirmek olması gereken bu okullar, fiiliyatta uzak, kuruldukları yerleşim yerlerine devletin, çalışan personelin ve öğrencilerin harcamaları üzerinden gelir yaratması beklenen okullar olarak görülmekteler. Bu okullar da tamamen organize sanayi bölgeleri ve meslek odalarıyla birlikte hareket etmeli, gerek sanayiye ve gerekse hizmet sektörüne daha iyi yetişmiş, çalışarak eğitimini uygulama ile pekiştirmiş birimlere dönüştürülmelidir.
Bugün hem işsizlikle hem de nitelikli eleman bulmakla uğraşan ülkemizin, bir üst lige çıkmak adına mesleki eğitim konusunu pratiğe yönelik olarak islah etmesi bir zorunluluktur.
Gelişmek için, katma değerli üretim için, rekabet üstünlüğü için eğitim şart.