Eğer Avrupa Birliği'ne gireceksek
“ Tarihi ile övünen bir millet olmamıza rağmen, tarihi eserlere sahip çıkma ve koruma hususunda istenilen seviyede değiliz. Tarihe sahip çıkmak hepimizin görevi. Çünkü tarih eski demek değildir. Tarih geçmişten geleceğe açılan bir kapıdır aynı zamanda. Eğer bir gün Avrupa Birliği’ne gireceksek bu, kimlikli kentlerle olmalıdır. İşte bu kimlikli kentlerin oluşmasında tarihi eserlerimize sahip çıkmak ve onları yaşatarak gelecek kuşaklara aktarmak, ayrı bir önem kazanıyor.”
Şehircilik bilincini özümsemiş hemen herkesin saygı duyması gereken bu tümceler Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’ye ait. Özhaseki’nin kültürel değerler için sıkça dile getirdiği bu görüş, bir yerel yöneticinin tarihsel mirasa bakış açısını açık yüreklilikle ortaya koyması bakımından büyük önem taşıyor.
Denir ki; şehirler sadece güzel binalar, parklar, geniş cadde ve meydanlarla değil, tarihsel ve kültürel dokunun korunmasıyla güzelleşir, yücelir ve de anlam kazanırlar. Eğer bir şehirdeki tarihsel değerlere sahip anıtsal yapılara, o şehirde yaşayan insanlar sahip çıkıyor, sanatsal etkinliklere destek veriyorlarsa, o şehirde ‘ şehirli olma’ bilincinin en güzel örneklerinden biri sergileniyor demektir.
Elbet, belediyeler kendileri için değil, o kentte oturan insanlar için vardır. Görevleri halka hizmettir. İşlevleri halka daha kaliteli, daha yaşanır kentler sunmaktır. Buna tarihi dokunun yaşatıldığı mekanlar da dahildir. O nedenle, Özhaseki’nin şehrin karakteristik özellik taşıyan nirengi noktalarına el atarak tarihsel mirasa zenginlik katacak projeler geliştirmesi Kayseri için hem bir şans; hem övünülesi bir davranıştır.
Geçenlerde, kentin eski Setenönü semtine düştü yolumuz. Restoresi biten ve ‘Eski Kayseri Mahallesi’ kimliğiyle ziyaretlere açılmayı bekleyen semtte, doğrusu gördüklerine inanamadı gözlerim. Zira harabe durumdaki 15 taş konaktan 9’unun restore edilerek yeniden yaşanılır hale gelmesi beni çok etkiledi. Elbet orada yeniden hayat bulan yüzyıl öncesinin evlerini, sokaklarını, sokak çeşmelerini, hamamı, bakkalı, berberi ve de mahalle fırını ile restore etmek yetmiyor. Eski günlerine göz kırpan geleneksel o evlerin, geçmişe özgü eşyalarla dayanıp döşenmesi ve de, el sanatlarının yaşatılıp musiki dinletilerinin sunulabileceği, sanatçıların hünerlerini ortaya koyup, ağız tadıyla yöresel yemeklerin yenilebileceği mekanlara dönüştürülerek ziyaretlere açılması da gerekiyor.
Müze, tiyatro, konser ve sineme salonu gibi sanatsal işlevli mekanlar hem eğiten, hem de kent insanının sosyal yaşantısına, kültürel gelişimine katkı sağlayan kuruluşlar. Büyükşehir Belediyesi, bu görüşten hareketle olsa gerek; yerel yönetim anlayışında sanatı, sanatsal etkinliği ön plana çıkarmayı kendine ilke edinmiş bir belediye. Nitekim zaten bunu, müze açılışlarına hazırlanıp, konser salonları inşa etmesiyle, kitaplar çıkarıp, tiyatro ve musiki etkinliklerine geleneksel kimlik kazandırmasıyla çoktan kanıtlamış durumda.
Belediyenin sanat içerikli bu tür eylemlerine tanıklık ettikçe, kentleşme bilincine giden yolun, kent insanını sanatla buluşturmaktan geçtiğini daha iyi anlıyor insan ve de içi aydınlanıyor.