Ege'nin geleneksel ürünleri jeotermal tehdidi altında

Ali Ekber YILDIRIM
Ali Ekber YILDIRIM TARIM DÜNYASINDAN [email protected]

Son yıllarda, Aydın, İzmir, Denizli ve Manisa'da yoğunlaşan jeotermal enerji santralleri, Ege Bölgesi'nin geleneksel tarım ürünleri olarak bilinen ve büyük oranda ihraç edilen incir, üzüm, zeytin, kestane ve diğer bir çok ürünü tehdit ediyor.

Bölgedeki çiftçiler, köylüler binlerce yıldan beri üretilen, kutsal ürün olarak kabul edilen incir ve zeytinin, dünyaca bilinen sultaniye üzümünün, Bursa'nın ünlü kestane şekerinin kestanesinin üretiminin jeotermal enerji santrallerinin bıraktığı atık ve yarattığı hava koşullarından olumsuz etkileneceği endişesini yaşıyor.

Aydın'da yoğunlaşan jeotermal enerji santralleri incir ve zeytin başta olmak üzere üretimi, ürün kalitesini ve dolayısıyla ihracatı olumsuz etkilerken, İzmir'in Tire ilçesi Başköy'de kurulacak santral köylüleri adeta isyan ettirdi. Son yıllarda süt üretimi ile öne çıkan ve Tire Süt Kooperatifi ile örnek bir model oluşturan Tire, incir, kestane, karadut ve daha bir çok ürünüyle verimli bir tarımsal üretime sahip. Burada kurulacak jeotermal enerji santralinin tarımsal üretimi tehdit edeceği endişesiyle köylüler bir süreden beri eylemler yapıyor.

Köylüler Tire'de santral istemiyor

İzmir Tire'de kurulacak jeotermal Enerji Santrali için Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlarken, incir yetiştiriciliğinin yaygın olduğu Başköy, Akyurt, Akçaşehir, Akmescit, Ortaköy, Topalak, Yemişler, Musalar ve Armutlu'da yaşayan köylüler santrale karşı çıkıyor.
Geçen hafta, Başköy’de bir araya gelerek eylem başlatan köylüler, yaptıkları basın açıklaması ile santrale neden karşı olduklarını özetle şöyle açıkladı:

"Kutsal meyve incir sezonu geldi. Taze incirler raflarda yerlerini almaya başladı. Kurutma işlemleri de önümüzdeki günlerde başlayacak. İncir en spesifik tarım ürünlerimizden biridir. En önemli ihracat ürünlerimizdendir. Başka bir bölgede yetiştirilme şansı yoktur. Dünyanın en kaliteli kuru incir merkezi olan Büyük Menderes ve Küçük Menderes havzaları jeotermal enerji tehdidi altına girmiştir. Özellikle bu bölgeler aktif fay hattının üzerinde olan jeotermal enerji kaynağı yönünden zengin bölgelerdir. Fakat çok da önemli bir tarım alanıdır. Yılın her ayı üretim yapılan, verimli topraklardır.

Enerji çok büyük paralar vererek satın aldığımız, dışa bağımlı olduğumuz bir kaynak. Fakat son yıllarda yenilenebilir enerji kaynakları olarak bizlere sunulan Hidro Elektrik Santralleri (HES), Rüzgar Enerji Santralleri ( RES), güneş jeotermal gibi kaynaklar ile mevcut enerji ihtiyacının yüzde 10’luk bir kısmını karşılayabiliyoruz. Jeotermalin payı ise bu ihtiyacımızın yüzde 1-2’si kadardır. Bu yüzde 1-2'lik ihtiyaç için bu kadar stratejik ve spesifik tarım alanlarımızı riske etmeye değer mi? Özellikle bu bölgelerdeki küçük, orta ölçekli üreticilerin varlığını riske etmeye değer mi? Bu bölgelerdeki üreticileri göç etmeye veya asgari ücretle bu enerji rantının eline bırakmaya değer mi?"

İncir üretimi ve ihracatı zarar görecek

Özellikle son yıllarda sayıları hızla artan yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olarak gösterilen jeotermal enerji santrallerinin en önemli ihraç ürünlerinden biri olan incire zarar verdiği iddia edilen açıklamada: "Germencik’ten Buharkent’e kadar olan incir üretim bölgesindeki incir bahçelerinde kuruma, meyvenin kalitesinde düşme, meyve hastalık ve zararlarında ciddi artışlar gözlenmektedir. İncir ağaçlarında ciddi yaprak dökülmeleri gözlenmektedir. Yapraksız kalan incir meyveleri de güneş yanığına maruz kalmaktadır. Jeotermal enerji sistemlerinde enerji magma tabakasından, yerin birkaç bin metre derinliğinde enerji sarf etmeden alınabilmektedir. Sıcak su alınıp, enerji sağlanıp yine alınan noktaya bırakılmak zorundadır. Fakat ülkemizdeki tesislerde reenjeksiyon dediğimiz bu işlem çok pahalı olduğu için alınan noktaya değil de yerin birkaç yüz metre derinine yapılmaktadır. Bu bölgelerde özellikle zengin yer altı ve yer üstü su kaynakları da ciddi olarak ağır metal, bor gibi zehirlenmelere maruz kalmaktadır. Topraklarımızda ve sularımızda geriye dönüşümü olmayan kirliliğe ve verimsizliğe neden olmaktadır. Tesislerin bacalarından bırakılan sülfür gibi gazlar da ciddi bir hava kirliliğine sebep olmaktadır. Aydın ilinin Büyük Menderes Havzası’ndaki bu tehlike, jeotermal enerji sistemlerinin kurulmasına izin verildiğinde İzmir Tire İlçesi Başköy, Akyurt, Akçaşehir, Akmescit, Ortaköy, Topalak, Yemişler, Musalar, Armutlu, Habipler, Dampınarı, Çamköy, Toparlar ve Dağdere gibi en kaliteli incirlerin üretildiği köylerde de olacaktır. İncir bizim emeğimiz, incir bizim geleceğimizdir. İncir biterse bu bölgede incirden ekmek yiyen 5 bin kişi de biter. Birçok bölge köyleri terk ederken, biz inatla köylerimizde kalıp üretmeye devam ediyoruz ve edeceğiz. Yeter ki devletimiz bu en çok ihtiyacımız olan zamanda yanımızda olsun. Bize destek olsun. Mücadelemizde bizi yalnız bırakmasın. Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz. İncirimize, ekmeğimize dokundurtmayacağız” bilgisine yer verildi.

Vadide 7 bin 500 kişi yaşıyor

Tire Ziraat Odası Başkanı Halil İbişoğlu incir yetiştiriciliğinin yapıldığı alanlarda bölgenin önemli ürünlerinden pamuk, tütün gibi ürünlerin yetiştirilemediğini hatırlatarak; bu vadide 15 köyde 7 bin 500 kişini yaşadığını, 10 bin ton incir hasadının elde edildiğini, bu hasadın yüzde 85'inin ihraç edildiğini söylüyor. İbişoğlu, ithal edilmeyen ender ürünlerden birisi olan incirin bölge ve ülke ekonomisi için çok önemli bir değer olduğunu jeotermale kurban edilemeyeceğini ifade ediyor.

İzmir Tarım Grubu Başkanı ve Tire Süt Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük ise, jeotermal enerjinin gerekli olduğunu, ancak planlama yapılırken yer seçimine dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatarak, jeotermal kuyularının tarım alanlarında açılması halinde büyük felaketler meydana gelebileceği uyarısında bulundu.

Aydın Germencik'te jeotermal santrallerinin incir üretimini ne kadar olumsuz etkilediğinin somut olarak görüldüğünü vurgulayan Eskiyörük: "Tarımla, üreticinin hayatıyla, ekolojik sistemle ilgili kararlar alınırken deneme, yanılma şansımız yoktur. Tarımla kumar oynanmaz. Jeotermal enerji üretilmesine önem verilmeli ancak içinde yaşadığımız çevreyi yok edecek, yaşamımızı sürdürmemizi sağlayan gıda üretimini ortadan kaldıracak bir riski kabul etmemiz mümkün değil. Buralarda açılacak kuyular, insanlığı katletmek anlamına geliyor." yorumunu yaptı.

Denetimler yetersiz

Jeotermal enerji çalışmalarında denetimin önemine dikkat çeken Eskiyörük şu bilgileri verdi: "Sondaj sırasında yeterli önlem alınmadığı takdirde; yeraltındaki akışkanın çok yüksek basınçla yüzeye çıktığı ve içindeki bütün zararlı minerallerle patlamalara neden olduğu biliniyor. Özellikle 2012'de Manisa'nın Alaşehir ilçesine bağlı Alkan köyünde art arda yaşanan patlamalar, buna örnek gösteriliyor. Böylesine riskli bir çalışmanın Türkiye'nin en değerli tarım ürünlerinin yetiştirildiği bölgelerde yapılması hem insan hem çevre açısından büyük tehlike arz ediyor. Böylesine hassas bir konuda önlem zinciri oluşturulmadan yapılan çalışmalar pimi çekilmiş bombayla oymaktan farksızdır. Biz de, İzmir Tarım Grubu Temsilcileri olarak çalışmaların derhal durdurulması için karar alıcılara çağrıda bulunuyor ve konunun takipçisi olacağımızı bildiriyoruz. Bu dünya hepimizin, katledilmesine izin vermeyeceğiz."

Özetle, bir tarafta temiz ve yenilenebilir enerji kaynağı olarak kabul edilen jeotermal, diğer tarafta asırlardır Ege’de üretilen, ihraç edilen Türkiye’nin geleneksel tarım ürünleri. Enerjide dışa bağımlı olan Türkiye, geleneksel tarım ürünlerinde net ihracatçı. Bu iki kaynaktan birini tercih etmek zorunda bırakılıyor. Bugüne kadar yapılan enerji santralleri doğru çalıştırılsa, gerekli denetimler yapılsa, çevreye, tarıma zararı olmasaydı tarımsal üretimle enerji üretimi bir arada yapılabilirdi. Fakat, yaşananlar, deneyimler şirketlerin kar hırsı bu birlikteliği imkansız hale getiriyor. Umarız kaybeden tarım olmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar