Edip Cansever gideli 31 yıl olmuş!
Sene 1981'di sanırım; Hürriyet Gösteri Dergisi'nde "Bezik Oynayan Kadınlar" şiirlerini yayınlamaya başlamıştık… Ve o yıl tanışmış, şiirleri gibi kendisini de sevmiştim Edip Cansever'in… Tüm eserlerinin bir arada yer aldığı "Yeniden"in Cem Yayınevi'nden çıktığı günlerde kitap daha matbaadayken forma forma alıp okumaya başlamıştım hayran olduğum şairin mevcudunu bulamadığım kitaplarındaki şiirlerini...
Bir zaman sonra abim, arkadaşım olmuştu… Akşamüzerleri Bebek'teki Şadırvan'da buluşuyor, yine orada doğum günlerini kutluyorduk… Ve ben, birçok şiirini artık ezbere okuyordum, örneğin Manastırlı Hilmi Bey'e mektupları:
(…) Ve balkon demirinde bir martı. / Dedim ki / Deniz şuralarda bir yerde olmalı / Çıt yok evin içinde /Deniz şuralarda bir yerde olmalı / Çıt yok / Sanki dünyadaki bütün çay ocakları kapalı / Ve göklerden tepelere inen bir sokak / Ya da bir akarsuyum ben/ Denizse / Şuralarda… / Yok önemi bir iki gün kaldı -martı- / Balkonda / Deniz de öldü sonra, martı da / İyi iyi. / Suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi / (…) Sanki kar yağıyor da sürekli, Tepebaşı'ndayız / Karlar gıcırdıyor ayaklarının altında / Besbelli Gümüşsuyu'ndayız, Rus lokantasındayız / -Ne tuhaf, biz her zaman her yerdeyiz ikimiz- (…)"
Ardından ikinci mektup:
"Susmanın su kenarındayız bugün / Ne kadar sevgiyle konuşsak -konuşuyoruz da- / Korkuyoruz gözgöze gelince Hilmi Bey / Korkuyoruz / Sanki gözler rakiptir de birbirine -öyle değil mi- / Ve bir yokuştan iner gibi oluyoruz / Bir yokuştan bir yokuşa sürekli - / Nereye? - / Bilmem ki (…) / Demin de aşağıdan bir bando geçti / Sormak isterdim sana / Bir bando şefinin hüznü nedir Hilmi Bey / Bir bando şefinin uykusu
/ Nasıl bir uykudur ki Hilmi Bey / Ne kötü / Elimde bir çiçekle yaz geçti. (…)"
Çok değil dostluğumuzun üzerinden beş yaz geçti geçmedi 8 Ağustos 1928 doğumlu Edip Cansever'i 31 yıl önce 28 Mayıs'ta kaybettik… Ama belleğimde hep yaşadı, kendi yaş almıştı, aramızdan erken ayrılmıştı, oysa şiirleri o gün de bugün de çok genç… Sohbetlerimizi, ezberimdeki mısralarını hiç unutmadım…
Gidişinin 20. yılında Beşiktaş Belediyesi için düzenlediğim "Ustalara Saygı" etkinliklerinde anarak ona duyduğum özlemi birazcık olsun giderdim… On birinci "Ustalara Saygı" idi (geçtiğimiz günlerde 150. "Ustalara Saygı"yı Zeynep Oral için gerçekleştirdik)…
Gece, Edip Cansever görüntüleri ve sesinden şiirlerle başlamıştı… Daha sonra sahneye Ahmet Oktay (kaybettik), Bedirhan Toprak, Cengiz Bektaş, Kemal Bekir (kaybettik), Melisa Gürpınar (kaybettik), Balıkçı Nuri (Akay, kaybettik), Orhan Alkaya, Ömer Uluç (kaybettik), Turgay Fişekçi konuşmacı olarak katılarak ustanın edebiyatımızdaki yerini ve paylaştıkları anıları anlatmışlardı…
Uğur Polat'ın, İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen "Ben Ruhi Bey Nasılım"dan bir bölüm sahnelediği gecede İlham Erdoğan, Zafer Ergin, ve Zeliha Berksoy, Cansever'in şiirlerini seslendirmişlerdi…
Gece, şairin torunu Emine Birol'un yapacağı konuşma ile sona ermişti…
Gecenin beş konuşmacısı bugün hayatta değil…
"Ölü mü denir şimdi onlara. / Kimse hüzünlü olmasın / Sırası değil hüznün daha / Bir gün bir şehrin alanında / Bir mermer yığınının gözlerine / Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı / Hüzünlensin yaşayanlar o zaman / Sırası değil hüznün daha." diyordu Edip Cansever…
Bu sene ilk kitabı İkindi Üstü'nün yayınlanışının 70. yılı… Pazar günü ondan başlayarak şiir kitaplarını yeniden okuyacağım… Ara Güler'in çektiği kedili fotoğrafına bakacağım… Biliyor musunuz evinin telefon numarası bile hâlâ ezberimde… Çevirmeli bir telefondan aramak istiyorum, sesini duymayı çok özlüyorum…