ECB’nin çileli yolculuğu
2014 Haziran'ında ECB’nin açıkladığı paketler neticesinde yılın geri kalanında bir varlık alımı programı yani QE kararının gündemden kalktığını paylaşmıştım. Ancak söz konusu önlemlerin yetersiz kalması ve global gelişmeler bir kez daha varlık alımı konusunu gündeme getirdi. Yatırımcıların büyük bir kısmı da 22 Ocak toplantısında bu yönde bir karar açıklaması bekliyor. Özellikle Kasım sonu ve Aralık ayında Draghi’nin alışılmışın dışında netlikte açıklamaları da bu yönde beklentileri kuvvetlendiriyor. Evet, ECB son çare olarak daha önce FED,- BOE ve BOJ tarafından uygulanan bu stratejiyi uygulamak zorunda kalacaktır. Ancak QE’ye giden yok pürüzsüz mü yoksa taşlı bir yol mu incelemekte fayda var. Öncelikle 14 Ocak tarihine dikkat etmemiz gerekiyor. Alman Yüksek Mahkemesi teoride açıklanan ancak hiç uygulamaya geçmeyen OMT uygulamasının kanunlara uygun olup olmadığını Avrupa mercilerinde incelenmesini talep etmişti (Almanlar değil diyor) . 14 Ocakta bu konuda rapor yayınlanacak. Şayet OMT’nin kurallara uygun olmadığı yönünde bir görüş çıkarsa bağlayıcı olmamakla beraber varlık alımları konusunda da tartışmalar ateşlenecektir. 22 Ocak’ta ise ECB toplantısı var. Ancak kritik bir diğer tarih de 25 Ocak. Yunanistan’da meclisin Cumhurbaşkanı seçememesi sonucunda tetiklenen erken seçim o tarihte yapılıyor.
"Yunan krizi bölgeye yayılmaz"
Şayet Syriza tek başına hükümet olacak şekilde zafer kazanırsa borçların affı konusunu gündeme getireceğini net bir şekilde açıkladı. Euro’dan çıkma niyetleri olmasa da borç aff ı konusu Troika’nın kesinlikle gündeminde değil. Ve Almanların böyle bir durumda kapıyı gösterme eğilimleri olduğu anlaşılıyor. Zira Almanlara göre artık Portekiz ve İrlanda toparlandığı için Yunanistan’ın Euro’dan çıkması tüm bölgeye yayılacak bir krize neden olmaz.
IMF yeni hükümet kurulana kadar kredi dilimlerini dondurduğunu açıkladı. Dolayısı ile ECB’nin de seçim sonuçlarını görmeden varlık alımına yeşil ışık yakması riskli olabilir. Son anketlerde Syriza-Yeni Demokrasi hareketi arasında makas 3.4 puana gerilemiş durumda. Olası bir koalisyon korkuları azaltacaktır. Yunanistan’da artık secim bir hükümet kurmanın ötesinde borçların yapılandırılması (Syriza) ve Euro Bölgesinde kalma (Yeni Demokrasi) cepheleri arasında bir oylamaya dönüştürülmüş durumda. Ben ECB’nin daha doğrusu Bundensbank’ın bu riski doğrudan almak isteyeceğini düşünmüyorum. Bu durumda eğer QE ertelenmeyecekse ne yapılabilir? Reuters’da çıkan bir habere göre şu anda 3 alternatif düşünülüyor. Bunlar: 1- Ülkelerin ECB sermayesine paralel alış yapmak Bu durumda Almanya yüzde 17.9, Fransa yüzde 14.17, İtalya yüzde 12.3 , İspanya yüzde 8.8, Hollanda yüzde 4, Avusturya yüzde 1.9 , Portekiz yüzde 1.74, Yunanistan yüzde 2.0 ve G. Kıbrıs yüzde 0.15 ile Euro bölgesi üyelerin toplam yüzde 70.39 sermaye payı var. ECB bu yüzde 70’lik payı yüzde 100 hale getirerek alım yapacaktır. Net olan aslan payının 4 ülke arasında paylaşılacağı. 2-ECB sadece AAA ratingli ülke bonolarını satın alır. Şu anda her 3 kurumun birden AAA verdiği sadece 9 ülke var. Avrupa ülkeleri İsviçre, İsveç, Norveç, Lüksemburg, Danimarka ve Almanya. Sanırım 1 trilyon
Euroluk Bund ve varsa Lüksemburg tahvili fikri biraz fantastik. Bu nedenle 4 kurumdan herhangi birinin AAA ratingi verdiği koşulu ile işin içinde Fransa, Finlandiya vs’yi de katmak isteyebilirler. Ama yine de fazlası ile konsantre bir alış olacaktır.3- Birinci opsiyona benzer ama doğrudan ulusal merkez bankalarının alım yaptığı bir mekanizma. Bu mekanizmada herhangi bir ülkenin devlet tahvilinde bir zarar oluşursa o ülkenin merkez bankası yükleniyor. Almanlar açısından daha kabul edilebilir bir yol. Haftaya bu konuya devam edeceğim.