ECB’nin alternatifleri
Bu satırları yazdığım sırada ECB toplantısı henüz sonlanmamış ve bir karar açıklanmamıştı. ECB’nin Eylül ayında gerçek anlamda harekete geçeceğini var sayarak önde gelen alternatifleri değerlendirmek istiyorum.
1- Depo oranının düşürmek, piyasada 10 baz puanlık bir indirim bekliyor, yani oran yüzde -0.40’tan - yüzde 0.50’ye indirilecek. Bu bir işe yarar mı? İki akademisyen Wu ve Xia varlık alımları (QE) gibi konvansiyonel olmayan MB politikalarının faizler, işsizlik, büyüme gibi aktörler üzerindeki etkisini incelemeye çalışıyor. Yani ECB X bn dolar tahvil aldığında sıfır tabanında görülen faiz oranı aslında gölge faiz modelinde çok daha eksiye düşüyor. Bu çalışmaya göre ECB’nin uyguladığı QE’ler neticesinde gölge oran yüzde -6.8 seviyesinde! Yani 10 baz puanın lafı olmaz. ECB açısından depo oranında indirime İsviçre veya Japonya tipi bir “kademelendirme” uygulamak bankaların tepkisi ve yüklenecekleri maliyet açısından doğru olacaktır. GS çalışmasında indirimlerden en çok Deutsche Bank ve İtalyan bankalarının negatif etkilendiğini söylüyor.
2- Varlık alımlarına (QE) geri dönmek. Birkaç noktanın halledilmesi gerekecek. Alınan bonoların toplama oranında yüzde 33 sınırına varıldığı için bu kuralda değişikliğe gitmek gerekiyor. Keza sermaye ağırlığına dayalı alım kuralında da esneklik kaçınılmaz görünüyor. Ancak bu düzeltmeler kredi çarklarının dönmesi, devlet tahvili-banka ilişkisinin kopartılarak riskin azaltılması gibi başlıca hedeflerin gerçekleşmesi için yeterli olacak adımlar değil. Blackrock’tan Rick Reider Çarşamba günü Financial Times’da yazdığı makalesinde ECB’ye hisse alımı öneriyor. Hangi hisseler, istihdam yükünü çeken küçük ve orta boy şirketlere ne olacak, Blackrock gibi bir şirketin bu işten kazancı etik olarak nasıl savunulabilir, Japonya ne kadar başarılı oldu (aynı durumda değiller diyor) gibi soru ve sorunlar yaratacak bir adım. Dahası aslında QE Reider’in savunduğu “sermayenin maliyetini” düşürmek konusunda başarılı oldu. Hisse geri almaları dolaylı yoldan bu anlama geliyor.
Hisse alımı kadar zor olmasa da açıklaması zor bir diğer adım banka bonolarını almak olabilir. ECB’nin regüle ettiği şirketlerin bonolarını alıyor olmasını açıklamak zor. Ama yeni başkan Lagarde bu konuda son derece yetenekli bir isim.
3- FED’in tartıştığı, ECB’nin de yeni yeni tartışabiliyor olduğu, enflasyon hedefinin yükseltilmesi, ortalama enflasyon hedeflenmesi gibi stratejilere geçiş söz konusu olabilir. “Forward guidance” yani şu anda uygulanan hali ile XXXX tarihine kadar faizleri düşük tutmak, bono itfalarını yeniden piyasada değerlendirmek gibi adımların yeniden etki yaratması söz konusu olmayacaktır. Oysa hedefin büyütülmesi veya ortalama uygulaması piyasalara çok daha kuvvetli bir sinyal verecektir. Netice itibarı ile FED’in faiz indirimleri analistler tarafından güvercin bir gelişme olarak yorumlanmış olsa da Euro zayıf temelleri nedeni ile yükselmek bir yana yılın en düşüğüne doğru geriledi. FED ve açıklamaları parite üzerinde etkili olabilir ancak Euro’da yukarı hareketler satım fırsatı olmaya devam ediyor. Altın ise MB’lerin elinde fazla bir araç kalmadığını var olan araçların da işe yaramadığını görmeye başlayan piyasa ( şu anda yaşasın gevşek politikalar geri döndü sarhoşluğundalar) paniklediğinde yine dolarla beraber gerçek rallisini kaydedecek.