ECB'nin kırmızı çizgisi

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

 

Dünyanın uluslararası işbirliğine her zamankinden çok ihtiyacı olduğu bir dönemden geçiyoruz. Biriken ekonomik ve siyasi sorunlar birlikte hareket etmeyi gerektiriyor. Uluslararası konularda işbirliğinin ülkeler arasındaki çıkar çatışması nedeniyle pek kolay yürümediği bir gerçek. Ancak 2008 Resesyonu'nun ortaya çıkışından beri bu konuda önemli bir mesafe kaydedildi. Kriz sürecinde gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkenin işbirliğinde bulunma yönündeki isteklerini geliştirdikleri söylenebilir. Bu konuda emareler de mevcut. Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) dolar gereksinimini karşılamak için sağladığı swap kolaylıkları, G-20 içinde tartışılan bankacılık sektörünü düzenlemeye yönelik yeni düzenlemeler ve IMF'nin kriz sürecinde üstlendiği aktif rol bunun örnekleri. Uluslararası kuruluşların ekonomik sorunların çözümüne ilişkin konularda ülkelerarası işbirliğinin geliştirilmesine yaptıkları katkılar önemli. Gelişmeler, bu katkıların artarak devam edeceğini gösteriyor. Ancak anlaşma sağlanamayan konular da var. Para politikası bunlardan biri. ABD ve AB ülkeleri tarafından uygulamaya konulan gevşek para politikasının, gelişmekte olan ekonomilerin makro değişkenlerinde yol açtığı değişiklikler bu ülkelerdeki finansal ve parasal istikrarı tehdit ediyor. Bir diğer anlaşmazlık konusu AB krizine müdahalenin şekli. Bu konuda son söz AB ülkelerinin olsa da, dünyanın en büyük ekonomik oluşumundaki sorunlar tüm ülkeleri yakından ilgilendiriyor. AB'nin ağırlaşan sorunlarına tek başına çözüm bulması olanaksız. Şartlar birlikte hareket etmeyi gerektiriyor. Ülkelerarası işbirliğinin, uluslararası kuruluşların etkin katılımı olmaksızın başarıyla yürütülmesi zor.
***
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'nın Washington'da yaptığı yıllık İlkbahar Toplantısı'nda IMF Başkanı Christine Lagarde, dünya ekonomisindeki büyümeye rağmen risklerin devam ettiğini, IMF'nin ekonomik iyileşmenin ivme kazanması için daha aktif rol alacağını söyledi. G-20'ye dahil ülkelerin maliye bakanları ve merkez bankası başkanlarını biraraya getiren toplantının esas amacı dünya ekonomisinin içinde bulunduğu sorunları aşabilmesi için yeni bir teşvik paketine ihtiyaç olup olmadığıydı. IMF'nin borç verme kapasitesinin 430 milyar doların üzerine yükseltilmesi dışında üyeler, ekonomik büyümenin hızlandırılması ve IMF'nin kota ve yönetiminde gelişmekte olan ülkelerin yararına düzenlemelerin yapılması konusunda anlaşmaya vardılar.
***
Toplantıda IMF Uluslararası Para ve Finans Komitesi'ne başkanlık eden Singapur Maliye Bakanı Tharman Shanmugaratham'a göre, bütçe açıkları ve borçların kontrol altına alınması kadar önümüzdeki 2-3 yıllık sürede büyümenin de kriz öncesindeki seviyesine çekilmesi şart. Zira büyüme olmadan mali dengeleri sağlamak mümkün değil. Dünya ekonomisi büyümesini sürdürse de, bu yetersiz. İşsizlik hala en önemli sorun. Peki, büyümeye kim destek olacak ? Yüksek bütçe ve kamu açıkları içinde bocalayan ülkelerin bu konuda yapabilecekleri fazla bir şey yok. Gözler, tasarrufları yüksek Uzakdoğu'nun gelişen ekonomilerinde. En başta da Çin de. ABD hazine bakanı Tim Geithner küresel büyümedeki yavaşlığı bu ülkenin ihracata yönelik politikasına bağlıyor. Geithner Çin'e, yuana müdahaleden vazgeçmesi ve iç talep artışını teşvik eden politikalar uygulaması konusunda telkinde bulunuyor. ABD'li bakan Çin'in, hem küresel dengesizliğin giderilmesi hem de büyümenin hızlanması için üzerine düşen sorumluluğu alması gerektiği düşüncesinde. Tim Geithner AB'yi de uyarmadan edemiyor. Üye ülkelerin taahhüt ettikleri fınansman kaynağının krizin kontrol altına alınması için önemli olduğunu, ancak bunun yeterli sayılamayacağını; reformların süratle uygulamaya konulması gerektiğini belirtiyor.
***
ECB fiyat istikrarının finansal istikrarın sağlanması için yeterli olmadığı; uzun yıllar enflasyon düşük olmasına rağmen AB'nin finansal krizin içine düştüğü; finansal krizin bizzat kendisinin fiyat istikrarını tehlikeye attığı düşüncesinde. Kriz bu tespitin doğru olduğunu gösteriyor. AB ülkelerindeki finansal kurumların işlevlerini sorunsuz devam ettirmelerinin parasal sektörün olduğu kadar reel sektörün de istikrarı için zorunlu olduğu tartışılmaz. Finansal istikrarın sağlanması konusundaki sorumluluk, aralarında merkez bankalarının da yer aldığı piyasa düzenleyici kuruluşların omuzlarında. ABD'li bakan bu konuda ECB'ye de önemli görev düştüğü inancında. Ancak, ECB başkanı Mario Draghi pek o kanıda değil. Draghi, daha fazla sorumluluk alma konusundaki telkinlere şimdilik uzak durmayı tercih ediyor. AB ülkelerinin büyük bölümü sorunların kamu gelir-gider dengesinin sağlanmasıyla çözülebileceği düşüncesinde. Almanya Merkez Bankası başkanı Jens Weidman yapısal sorunların parasal tedbirlerle çözülemeyeceğini söylüyor. Almanya'nın baskısı altındaki ECB, bu duruşunu devam ettirebilecek mi? Avrupa bankalarına açılan kredilerin piyasaların ateşini düşürmeye yetmediği görülüyor. Avrupa bankaları etkisiz kalırsa ECB devreye girebilir. Yaratılan yeni finansman kaynağının, daha çok bu olası fakat istenmeyen senaryonun gerçekleşmesine karşı bir önlem olduğu açık. Bu önlem de işe yaramazsa, Draghi istemeye istemeye olsa da para basmak zorunda kalabilir.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016