ECB

Şant MANUKYAN
Şant MANUKYAN Ekofobi [email protected]

Bu yazıyı dün açıklanan ECB kararından önce kaleme aldığım için kararı ve kısa vadeli etkilerini bilemiyorum. Şayet Gösterge ve Depozito faizlerinde 10-15 puandan az/fazla bir indirim yapıldı veya koşullu bir LTRO dışında bir likidite adımı atıldı ise muhtemelen bugün sert fiyat oynamaları görmüş durumdayız. Ancak ben ECB’nin attığı adımların finansal piyasalar üzerindeki etkisinden ziyade reel piyasalarda olası etkilerini tartışmak istiyorum. Bir kısmını daha önceki yazılarımda da paylaştığım bir birinden bağımsız birkaç noktayı belirttikten sonra bunları bir araya getireceğim. Modern bankacılık sisteminde bir bankanın “kredi” vermesi için rezerve veya mevduata ihtiyacı yoktur. Yine modern bankacılık sisteminde rezervlerin,örneğin ABD’de 2 trilyona varan, toplam olarak artması veya azalması sadece merkez bankasının adımlarına bağlıdır. Bankalar kredi vererek, örneğin bu 2 trilyonluk rezervi, küçültemezler. ABD’de merkez bankasının belirlediği faiz 0.00%-0.25% seviyesinde Avrupa’da 0.25% seviyesinde  olabilir ancak bu sıradan bir insanın bu seviyelerden borçlanabileceği anlamına gelmez. Şu anda ABD’de kredi faizlerine baz teşkil eden faiz oranı (prime rate)  3.5%’tir ve bunun üzerinde de en az 0.25 ila 0.50% arası spread eklenir. Avrupa’da ise sorunlu ülkelerde küçük bir şirket sahibi 1 yıllık 1 milyon Euro büyüklüğünde bir kredi almak için 4.5% civarında bir oranı kabul etmek zorundadır. Dolayısı ile “sıfır faiz ve bol para” olarak tanımlanan durum sadece finans sistemi için geçerlidir.2007-2009 döneminde çok sık duyduğumuz ve borcun/kaldıracın azaltılması anlamına gelen “deleverage” süreci henüz bitmemiştir. ABD tüketicisi ve bankaları daha iyi durumda olmasına rağmen halen ciddi bir borç yükü taşımaktadır. Avrupa’da ise bankacılık sistemi kendisini tedavi etmekten çok uzak olduğu gibi bazı ülkelerde aşırı yüksek işsizlik ve borçlanma sorunu tüm ağırlığı ile sürmektedir. Şimdi bu kesimlerin ECB faizleri 0.10-15% arası indirim yaptı diye kredi talep etmesini beklemek çok anlamlı değildir. Bankalar hem kendi bilançoları sorunlu olduğundan hem de küçük ve orta boy şirketlerin bilançosuna güvenmediğinden kredi vermekte iştahsız oldukları gibi kobiler de hem kısmen borçlu olduklarından hem de talepte net bir artış görmediklerinden yatırım yapmak yani kredi almak istemez durumdalar. Büyük şirketler ise çok daha ucuza sermaye piyasaları üzerinden ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Bu nedenle ECB riski üstüne almadığı sürece kredi musluklarında büyük bir akış söz konusu olmayacaktır. Almanya da ECB’nin böylesi bir risk almasına izin vermeyecektir. QE yani varlık alımları ısrarla belirtildiği gibi para basmak değildir. Zaten rezervlerin şişmiş olması da piyasada dönüp duran bir 4 trilyon dolar olmadığını gösteriyor. QE merkez bankalarının özel bankaların bilançolarını ve özellikle sabit getirili varlık fiyatlarını değiştirerek portföy yapılarına ve kararlarına yaptıkları bir müdahaledir. Gelişmekte olan ülkelere para girişinin nedeni de Fonların eline FED veya ECB tarafından para tutuşturulması değildir. Düşen faizler nedeni ile daha fazla borçlanabilen ve riski düşük gören söz konusu fonlar daha yüksek getiri vaat eden varlık sınıflarına ve ülkelere yönelmektedir.  Şayet ECB bir QE yapar ve fakat bu reel ekonomiyi canlandırmaz ve tüketimi arttırmaz ise bize tek faydası daha fazla şişen varlık fiyatları ve yükselen BIST üzerine olacaktır. QE bittiğinde ise Ocak ayında yaşadıklarımızı bir kez daha yaşamamız kaçınılmaz olur. Özetle bugün Euro veya Dax veya BIST büyük hareketler yapıyor olabilir ancak Euro bölgesinin sorunları çok daha derindir ve bir noktada hepimizin sorunudur. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dijital Paraya Geçiş 27 Eylül 2019
ECB’nin alternatifleri 26 Temmuz 2019