EBITDA sizi aldatmasın!

Dr. Bertan KAYA
Dr. Bertan KAYA YENİ DÜNYADA YÖNETİM [email protected]

EBITDA 1990’larda Amerika’da başlayıp dünyaya yayılan bir mali gösterge. Finansman giderleri, vergi, değer düşüklüğü ve amortisman öncesi kar olarak tanımlanıyor. Ülkemizde de 2000’den itibaren önce çok uluslu şirketler, sonra büyük holdingler, sonra da tüm şirketlerce finansal performansın değerlendirilmesinde sıkça kullanılan bir gösterge oldu. Büyük holding ve çokuluslu şirketlerden yerleşik şirketlere tepe yönetici olarak geçen profesyoneller, yerleşiklere bu kavramı öğrettiler.

Finansal performansın yanı sıra operasyonel verimliliği de gösterdiği varsayılan EBITDA, zaman içinde ülkemiz şirketlerinde bir araçtan amaca dönüştü. EBITDA’sı yüksek olan şirketler, yüksek borçluluk düzeylerine rağmen yatırımcılardan rağbet gördüler. Özellikle ciro ve EBITDA bazında hızlı büyüme, yatırımcı ve kredi verenler tarafından coşkulu şekilde karşılandı.

Elbette, EBITDA faydalı bir araç, ancak çok önemli sınırlılıkları var. 2000-2020 arası dönemde gelişmekte olan ülkelerde EBITDA kraldı, ancak 2020 sonrası dünya genelinde yaşanan enflasyon nedeniyle, parasal sıkılaşma politikaları devreye girince, özellikle bu ülkelerdeki şirketlerin bu ölçütü daha dikkatli kullanmaları gerektiği görülüyor. Bu ülkelerde likidite riski ve nakit akışları şirketler açısından artık daha önemli. Bu sebeple EBITDA dışında farklı ölçütler öne çıkıyor.

EBITDA neden aldatıcı olabilir?

İlk olarak, EBITDA, bir şirketin faaliyetlerini sürdürmek veya büyütmek için yaptığı harcamalar olan sermaye harcamalarını hesaba katmaz. Bu giderler, özellikle imalat, inşaat, turizm, petrol ve gaz gibi sermaye yoğun sektörlerdeki şirketler için önemli olabilir. Bu harcamaları göz ardı etmek, bir şirketin nakit akışının ve kârlılığının olduğundan fazla tahmin edilmesine yol açabilir ve bu da yatırımcılar için yanıltıcı olabilir.

İkincisi, EBITDA bir şirketin dönen varlıkları ile kısa vadeli borçları arasındaki fark olan işletme sermayesindeki değişikliklerin etkilerini göz ardı eder. İşletme sermayesindeki değişikliklerin bir şirketin nakit akışı üzerinde önemli bir etkisi olabileceğinden, bu dikkate alınması gereken önemli bir ölçüdür. Hızlı büyüyen bir şirket, işletme sermayesinde artış yaşayabilir ve bu da EBITDA pozitif olsa bile nakit akışında azalmaya neden olabilir.

EBITDA paranın zaman değerini dikkate almaz. Bu, gelecekte alınan veya ödenen paranın bugün alınan veya ödenen paradan daha az değerli olduğu gerçeğini hesaba katmadığı anlamına gelir. Şirketin nakit akışı yaratma yeteneği üzerinde önemli bir etkisi olabileceğinden, bir şirketin mali sağlığını değerlendirirken dikkate alınması önemlidir.

Son olarak EBITDA, finansman giderlerinin etkisinin göz ardı edilmesine yol açabilir. Hele de içinde bulunduğumuz dönem gibi dönemlerde, EBITDA’yı artırmak için tedarikçi veya müşteri vadelerinde ayarlamalar yüksek maliyetli finansman sağlanarak yapılıyor ise, vergi öncesi kar düşer, nakit akışı finansman sürdürülebilir olmaz ise kesinlikle bozulur.

OCF ile tanışalım

EBITDA’nın sınırlamaları göz önüne alındığında, bir şirketin mali sağlığını ölçmek için daha iyi bir alternatif, İşletme (Faaliyet) Nakit Akışı'dır (OCF). OCF, bir şirketin operasyonları tarafından üretilen veya kullanılan nakit miktarının bir ölçüsüdür. Faaliyet nakit akışı, bir şirket tarafından alınan ve ödenen para miktarını izleyen bir muhasebe önlemidir. Bu, bir şirketin kredilerden, tahvillerden veya hisse senetlerinden sağlanan dış finansmana ihtiyaç duymadan faaliyetlerini sürdürmek için yeterli nakit üretme yeteneğini ölçmenin önemli bir yoludur. Başka bir deyişle, işletme nakit akışı, bir şirketin karlılığından çok likiditesi ile ilgilidir.

OCF = Faaliyet Gelirleri - Faaliyet Giderleri +/- İşletme Sermayesindeki Değişimler - Sermaye Harcamaları şeklinde hesaplanır.

EBITDA’dan farklı olarak OCF, sermaye harcamalarını, işletme sermayesindeki değişiklikleri, ve paranın zaman değerini dikkate alır. OCF bunu yaparak, bir şirketin nakit akışı yaratma ve faaliyetlerini sürdürme becerisinin daha doğru bir ölçümünü sağlar.

Faaliyet gelirleri, bir şirketin temel ticari faaliyetlerinden elde edilen geliri ifade eder. Faaliyet giderleri ise; ücretler, kiralar, pazarlama giderleri ve sarf malzemeleri alımı dahil olmak üzere bir şirketin faaliyetleri ile ilgili maliyetlerdir. İşletme sermayesindeki değişiklikler, bir şirketin dönen varlıklarındaki ve kısa vadeli borçlarındaki değişikliklerdir. Sermaye harcamaları, bir şirketin yeni ekipman satın almak veya bir tesisi genişletmek gibi faaliyetlerini sürdürmek veya büyütmek için yaptığı harcamalardır.

Sonuç olarak EBITDA, yatırımcılar için yanıltıcı olabilecek bazı eksiklikleri olduğu için şirketlerin takip etmesi gereken en iyi finansal gösterge olmayabilir. Bunun yerine, Faaliyet Nakit Akışı (OCF), bir şirketin nakit akışı yaratma ve faaliyetlerini sürdürme becerisinin daha doğru bir ölçüsünü sağlar. OCF, sermaye harcamaları, işletme sermayesindeki değişiklikler ve paranın zaman değeri gibi önemli faktörleri hesaba katarak, özellikle de içinde bulunduğumuz dönemde yatırımcılara bir şirketin finansal sağlığı hakkında daha iyi bir fikir verir. 

Ne yapmalı?

Şirketinizde EBITDA bazlı bir yönetim sergiliyorsanız, aynı zamanda OCF’yi ve nakit akışlarınızı da takip etmenizi öneriyorum. Hatta Yönetim Kurulu toplantılarında OCF hesaplaması ve sunumu ayrı bir gündem olmalıdır. Para kazanırken batan çok şirket var, sebebi de nakit yetersizliği. Gerçek nakit durumunu görmeden, likidite risklerini yönetmek mümkün olmaz. İçinde bulunduğumuz dönemde gerçek başarının güçlü nakit akışları üretmek olduğunu düşünüyorum. Yönetim anlayışımızı cirodan, karlılığa, oradan da nakit e döndürebilirsek, sağlıklı bir şirket olduğumuzdan emin olabiliriz. Bu noktada şirketlerin bağımsız yönetim kurulu üyeleri ile CFO’larına büyük iş düşüyor. Bıkmadan usanmadan OCF konusunu gündeme getirmeliler.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar