e-Ticaret’i nasıl durdururuz
1996 yılında Gümrük Birliği’ni henüz yeni yeni içimize sindirmeye çalıştığımız günlerde kaleme aldığım bir yazımda; Türkiye’nin lojistik üs olabilme adına her tür coğrafi şarta sahip olduğunu; ama buna rağmen, mevzuatlarımızın geliştirilmesi, antrepolarımızın ve geçici depolama yerlerimizin arttırılmasının gerekliliklerinden söz etmiştim. O günlerde önceliğimiz mevzuatlar ve fiziki alanlar ile sınırlı iken, bugün artık dünyada dış ticarette söz sahibi olabilmek için çok daha fazlasına ihtiyacımız olduğunu konuşur hale geldik. Transit ticaretin önemi ve artması ile elbette lojistik üs olabilme veya bu konudaki gelişme ihtiyacımız ve arzumuz hiçbir zaman azalmadı, ancak ticaretin kuralları sürekli bir değişim göstermekte. Geçtiğimiz günlerde Yeditepe Üniversitesi’nde yönettiğim panelin konusunun drone’lar ile ürün teslimatı olduğunu düşündüğümde gittiğimiz noktaları kestirebilmek daha mümkün hale geliyor.
Nesillerin değişmesinin ve teknolojinin gelişimi ile ticaret yaşantımızın önemli kavramlarından bir tanesini ise artık e-ticaret oluşturuyor. Buna firmaların ihtiyacı olan numuneleri de eklediğimizde önemli bir mal hareketinin bu alanda var olduğunu ve artarak devam edeceğini görmek, mevzuatlarımızı da, taşıma işini yapan kuruluşların uyguladıkları bedelleri, daha ilk günden yüksek ardiyeler ödemek zorunda kalıyor olmaları gibi hususları da kimseyi incitmeyecek şekilde tekrar gözden geçirmek gerekiyor.
Bir yandan e-Ticaretin gelişmesini konuşurken, diğer yandan e-ticaret ile gelen ürünlere uygulanan 22 Euro’nun altındaki ürünlere uygulanan vergilere ilişkin muafiyeti kaldırmış olmamızın bir çelişki oluşturduğunu itiraf etmeliyim. Her ne kadar gelen vergilerin ithal edilen ürünler için olduğunu bilsek de ben konuya ihracatımızda yaratacağı olumsuz etkiyi de göz önünde bulundurarak farklı bakıyorum. Zira, burada belirlenmiş olan 22 Euro sınırı, Avrupa Birliği ile gerçekleştirilen mutabakat sonucu alınan karara uyum anlamına gelmekte. Dolayısı ile, AB’nin de karşı bir uygulamaya geçme ihtimali beni korkutmakta. Gerek numune yollayan ihracatçılarımız, gerekse e-ticaret yolu ile Avrupa ülkelerine ürün satan pek çok tüccarımız bu konudan olumsuz etkilenebilir. Yılda 5 milyon adetin üzerinde gönderim yaptığımızı ve bunun büyük bölümünün de Avrupa ülkelerine olduğunu düşündüğümüzde asla risk almamak gereken bir durumun varlığından söz edebiliriz.
Bir de konuya şu açıdan da bakmak lazım. Son dönemde yurtdışından hızlı kargo girişinin arttığı doğru. Peki neden? İhtiyaçlar olmasa artar mıydı, asla artmazdı. Gerek girişimci gençler, gerek öğrenciler, gerek sanatçılar, gerekse Türkiye’de bulamadığı için bir ürünü almaya ihtiyaç duyan kişiler bu yolu daha fazla kullanır hale geldiler. Bu günümüz çağında son derece normal karşılanmalı, zira bahse konu ürün ülkemizde aynı şartlar ile bulunabilse eminim hiç kimse yurtdışından getirme ihtiyacı duymaz, bu konunun da ayrıca irdelenmesi gerektiğini de belirtmeliyim.
e-İhracatın gelişmesinde devletimize çok iş düşüyor. Türkiye’nin toplam bu yolla ithalatının yıllık yaklaşık olarak 12.5 milyon euro düzeyinde. Tümünden yüzde 20 vergi alınsa dahi gelir, 2,5 milyon euro etmekte. Diğer bir deyişle attığımız taş ürküttüğümüz kurbağa misali. Bahse konu rakam örneğin ABD’de 800 dolar. Yani 800 dolara kadar ülkeye giren ürünler tümü ile vergiden muaf. Amaç girişimcilerin ve gençlerin e-ticaret ile alışveriş yapmalarına izin vermek ve özgürlük alanı yaratmak.
Günümüz ve çağımız artık e-Ticarete ve dış ticaretin gelişmesi için de e-ihracata dayalı, bu her geçen gün daha da artacak. Ticaret gitgide daha fazla Alibaba gibi, Amazon gibi devlerin aracılığı ile büyük network ve pazar yerleri üzerinden yürüyecek. Gelişmeler zaten bu durumu fazlası ile ortaya koymakta. İşte bu sebepledir ki, bizim de daha serbest bir e-Ticaret dünyası kurmamız, mevzuatlarımızı bu yönde düzenlememiz ve ihracatçılarımızı da bu yönde desteklememiz kaçınılmaz.