Düzüne göç

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Hep tersine göçü duyduğunuza, “düzüne göç” ifadesini ise ilk kez işittiğinize eminim. Aslında benim için de durum farklı değil. Ben de ilk kez duyuyor ve ilk kez de kullanıyorum. İçinde bulunduğumuz deprem kaosu ile başlayan ve depremzedelerin yaşadıkları yeri terk etmelerine dair konu, bana hadiseyi en iyi anlatan ifadenin bu olduğunu düşündürdü.

Çünkü bu kez, insanların zaten yaşamlarını sürdürmekte oldukları bölgelere geri dönmelerini konuşmak zorundayız ve o yüzden adına tersine göç diyemiyorum. Çünkü çok değil, daha 1 ay öncesine kadar bu insanların tamamı zaten o topraklarda yaşıyorlardı. Ama bugün gelinen manzara endişe verici ve belki de artık tam farkına varamasak da en önemli sorunlarımızdan biri halini aldı.

Depremle ortaya çıkan manzara son derece üzücü; yaşamını kaybeden onbinler, yıkılan binlerce bina ve dağılan belki de onbinlerce aile. Başarısız yönetilen bir süreç, her türlü fedakarlığa rağmen zamanında götürülemeyen kurtarma ve yardım malzemeleri, halen geleceği konusunda endişe duyan ve bundan sonrası ile ilgili ne yapacağını bilmeyen yüzbinler.

Ve ortada öyle çok sorun var ki, aylarca yazsak bitirebilmemiz mümkün değil. Gelinen noktada en önemli meselelerden bir tanesi oluşan göç sorunu. Toprağını terk eden ve bundan sonra nasıl davranacakları belli olmayan yüzbinler. AFAD’ın yaptığı açıklamaya göre, depremden etkilenen 11 ilden tahliye edilenlerin sayısı 528 bin.

Bölgeden ayrılanların toplam sayısı ise 2,5 milyonları aşmış durumda. Depremden etkilenen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 13 milyon 418 bin, kayıtlı görünen mülteciler ise 1 milyon 762 bin. Geçtiğimiz hafta depremden etkilenen kişi sayısını 11 milyonlar diye telaffuz ederken, bugün toplam sayının 15 milyonu geçtiğini, yani toplam nüfusun yüzde 16,84’ü olduğunu belirtmem gerekiyor.

Şimdilik panikle başlayan göç hareketinin, kalıcı olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak geri dönüşlerini sağlamak için mutlaka bir şeylerin yapılması gerektiğinin altını özellikle çizmek isterim. Bunun için de hepimize düşen görevler olduğu muhakkak. Depremzedelerin kendi memleketlerine dönmemesi halinde olacaklar neler, şöyle bir göz atalım.

Mevcut göç hareketinin ağırlıklı gerçekleştiği iller olan Ankara, Mersin, İstanbul, İzmir, Bursa, Kayseri ve Antalya gibi şehirlerde yaşam maliyeti zaten yüksekken, her geçen gün daha da yükseldiğine, özellikle kiraların çok daha yukarı gittiğine dair haberler daha şimdiden gelmeye başladı. Bu bölgelerin tercih edilmesinin ana sebebi ise elbette iş imkanlarının daha fazla olması.

Gaziantep ve Diyarbakır gibi illerin de göç alacağını görebilmek mümkün. Göçün olduğu şehirlerdeki kiraların ve maliyetlerin yükselmesi, bu kişilerin yeni bir yaşam kurmaya çalışması ve uyum problemleri sorunun sadece bir tanesi. Bu durumun yaratacağı asıl önemli problem ise, depremin yaşandığı illerdeki sanayi kuruluşlarının ve özellikle de tarımın bu durumdan nasıl etkileneceği.

Zira bölgenin ülkemiz tarımı içerisindeki payı yaklaşık yüzde 20. Meyve, içecek ve baharat bitkilerinde ise ülke üretiminin dörtte biri güney bölgemizde üretilmekte. Ve insanların geri dönmemesi halinde ortaya çıkacak tablonun, ne yazık ki son derece üzücü olacağı kesin. Depremi yaşayanların psikolojik bir bunalım içerisinde oldukları, evlerinin yıkıldığı ve yaşayacak yerlerinin olmadığı, yanı sıra deprem korkusu ile buralara dönmelerinin zor olduğunu hepimiz biliyoruz ve eleştirmeye hakkımız da elbette yok.

Ancak hızlı alınmış bu kararın, yarın memleket özlemi çekecek bu vatandaşlarımızı mutlu etmeyeceği ve uzun vadede birçok sorunu beraberinde getireceğini görebilmek zor değil. İşte bu sebeptendir ki, önce devletin, ardından tüm STK’ların, üniversitelerin ve toplumun, düzüne, yani geçici göç eden bu ailelerin yeniden memleketlerine dönebilmeleri için elimizden geleni yapması gerekiyor.

Bu mesele yalnızca depremzedelerin değil, hepimizin meselesi. Göç’ün her türlüsüne pek de alışık olmayan birisi olarak, önümüzdeki en önemli sorunun bu olduğunu aklımızdan çıkartmamamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmak da boynumun borcu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar