Düşük tempo ve aksak eylem ile olmuyor

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Yıllardır ülkemizde pek çok aksaklığın ve çözümsüzlüğün temelinde strateji, planlama ve analitik yaklaşım eksikliği olduğunu, bunun da özünde toplumsal zihin kodları ve eğitim altyapısından kaynaklanan kökleri bulunduğunu yazar dururuz. Son on yılda ve özellikle 2007 öncesinde tanık olduğumuz kararlı politikalar ve reformlar, bu temel zaafların da yavaş yavaş giderileceği umudunu vermedi değil. Ne var ki anlaşılan toplumun hâkim dinamikleri, tempoda hızlanmaya pek izin vermiyor. Neredeyse her gün bunu bize yeniden hatırlatan gelişmeler ile karşılaşıyoruz. Birkaç örnekten söz etmekte yarar var.

Reel sektör dinamizminden cari açık düzeltmesine

İlk örneği uzun zamandır ekonomi gündeminin ilk sırasında yer alan "cari açık" sorunu ile bağlantılı bir konuda verelim. Daha önce Sayın Babacan da söz etmişti, geçtiğimiz Pazar günü ise Türkiye İstatistik Kurumu'ndan resmi bir açıklama ile yeni bir hesaplama yapılıp cari açığın gerçek boyutunun ortaya çıkarılacağını, bunun da bilinen düzeyden çok daha düşük olacağını duyduk. Tabii ki esas itibariyle bu iyi bir haber, böylece ta 70'li yılların sonunda o zamanki Başbakan Sayın Demirel'in garantisiz ticari borçlar dolayısıyla söylediği "Türk ekonomisinin gizli dinamizmi" de nihayet açığa çıkmış olacak. Ancak rahatsız edici olan, belirtileri bu kadar geriye giden arızaların düzeltilmesinin neden bu kadar zaman aldığı…

Yapılacak düzeltmenin hareket noktasının, son yıllarda ülkenin risk puanını en olumsuz etkileyen reel sektör dış borçlarının inandırıcı görünmemesi olduğu ifade ediliyor. Bu amaçla özel şirketlerin yurtdışındaki mevduatları, geçmiş istatistikler ve bu arada turizm ile ilgili veriler incelenecek. Böylece içinde bulunduğumuz yılda 160 milyar doları aşan borçların büyük bölümünün şirketlerin kendi varlıklarının teminatı ile karşılandığı, faizlerin gider yazılması için düzenlenen finansal operasyonların yansıması olduğu ortaya konulacak. Turizm gelirlerinde de farklı kategorilerdeki döviz girişlerinin daha gerçekçi anketlerle kavranacağı da belirtiliyor. Kimbilir, kimsenin tam bir açıklama getiremediği net hata ve noksan kaleminin bir bölümü de böylece ortadan kalkar. Sonuç olarak, temel zaaflarımızdan biri olan kayıtdışılığa ilişkin bir durum yani kayıtların gerçeğe yaklaştırılması söz konusu. Bunun sebepleri ve sonuçları ise ayrı bir yazı konusu olacak kadar geniş.

Halka arz seferberliğinde düş kırıklığı

Bir başka örnek, sermaye piyasası konusunda.Yetkililerin birkaç yıl önce büyük tanıtım ve umutla başlattıkları "halka arz seferberliği"nin pek parlak sonuçlar yaratmadığı, standart bir KOBİ ölçeğinin de altında küçük ve sorunlu şirketlerin borsa koduna girdiği, piyasa derinliğinde ve yatırımcı güveninde olumlu bir değişim gözlenmediği anlaşılıyor. Benim anlamadığım da bunun neden sürpriz olduğu. Reel kesimin ölçek, verimlilik ve kurumsal altyapı bağlamındaki yapısal zaaflarında zorunlu olduğunu vurguladığımız dönüşüm olmadıkça, halka açtığımız şey de genellikle bu zaaflar olmuyor mu? Borsaya sadece ucuz finansman aracı olarak şirketler açısından bakıldıkça ve piyasanın ya da yatırımcıların ihtiyacı gözardı edildikçe nasıl bir sonuç beklenebilir, doğrusu meraka değer.

Sermaye piyasasının be denli sığ olmasının, yine son yıllarda aniden farkına vardığımız iç tasarrufların yetersizliği derdimizin de en önemli sebeplerinden biri olduğunu unutmayalım. Üstelik reel kesimdeki bu sorunlar, dış tasarrufları ülkeye çekme konusunda da olumsuz etki yapıyor. Portföy yatırımlarında borçlanma araçlarına oranla hisse senedi piyasasının daha az ilgi görmesinin, olan ilginin de daha çok banka hisselerine yoğunlaşmasının başka türlü açıklanması zor.

Proje finansmanı neden tıkalı?

Dış tasarruflar demişken fazla farkına varılmayan başka bir soruna değinelim. İstediği notu tam alamasa da Türkiye'nin hep en fazla sıçrama beklenen ekonomilerinden biri olmasının en önemli nedeni genç ve hala yüzde 1'in üzerinde bir hızla büyüyen nüfusu, bu nüfusun oluşturduğu iç pazar büyüklüğü. Üstelik konut, altyapı, sağlık ve tüketim malları konusunda hala doymamış bir pazar. Buna rağmen dünyada gidecek yer arayan devasa boyutlardaki fonları çekemiyoruz. Sözgelişi 100 milyar dolara yaklaşan açıklanmış ya da yoldaki, çoğunlukla PPP (kamu özel ortaklığı) şeklindeki, altyapı projelerinin finansmanı bulunamıyor. Piyasalardan duyduklarımız, projelerin hukuk altyapısının yetersiz görüldüğü, bu nedenle küresel firma ve bankaların ihalelerden uzak durmayı tercih ettiği. Sözleşmelerdeki hükümler, mücbir sebep tanımları, maliyet ve risk paylaşımı, sigorta konusundaki düzenlemeler uluslararası standartların gerisinde kalıyor. Hükümetin otoyol özelleştirmesindeki aksama üzerine KDV muafiyeti ve garanti getirmesi de bunu doğruluyor. Hukuk güvencesi sağlamazsanız, maliyetiniz artıyor.

Koyduğumuz büyük hedeflere ulaşmanın yolu, başkalarının yapamadığı bir şeyler yapmak yani fark yaratmak. Bunu yapıyor muyuz? Başka bir yazı konusu…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019